UNUTULAN GÜZELLİKLER
Mustafa Yolcu

Mustafa Yolcu

UNUTULAN GÜZELLİKLER

11 Eylül 2021 - 21:14

 

UNUTULAN GÜZELLİKLER

Rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu; görev yaptığı illerde denetim gezisine çıktığında, kahvelerde boş oturan insanları görünce sinirlenir, kahveyi boşaltmalarını, gidip çalışmalarını istermiş.
Yurdun her yerinde kahveler yine dolu, insanlar bomboş oturuyor. “Bu insanların yapabilecekleri bir iş yok mu.” diye düşünüyor insan.
Ülkemizde birçok köy boşalmış, insanlar şehirlere göç etmiş. Araziler ekilip biçilmiyor. Meralar sürüsüz kalmış, hayvan yetişmiyor.
Bağlar bahçeler bakımsız, viran olmuş. Mahalli sebze ve meyveler unutulmuş, yetişmiyor artık. Toplum olarak kolaycı olup çıkmışız.
Köyünden kente göç eden insan buralarda; simitçi, pazarcı, seyyar satıcı, inşaat amelesi olmuş. Artık üretici olmaktan çıkıp, tüketici hale dönüşmüş.
Sinop’un Gerze ilçesinin yaylasına, arabası ile Amerikalı bir turist gelir. Yaylada karşılaştığı bir vatandaşımıza, yanında bulunan tercüman vasıtası ile sorar” Burada sarımsak yetişiyor mu?” Vatandaş cevap verir” Hayır yetişmiyor, dağın başında sarımsak yetişir mi ?”
Meğer turistin annesi, babası buradan Amerika’ya göç etmiş; Rum kökenli insanlarmış. Babaları çocuklarına Gerze ilçesindeki köyümüzde, yumruk büyüklüğündü sarımsak yetişirdi.” Diye köyünü, yaylasını anlatırmış.

Nerden nereye! Şimdi aynı köyün yaylasında sarımsak yetiştiğini bilen yok. İnsanlar işsiz, kahveler dolu. Bir evde bir kişi çalışıyor, diğerleri onun getirdiğini yiyor.
Kahvede oturan insanı, nasıl iş yapar hale getirebiliriz?
İnsanlar kahvede daha çok, kış aylarında oturmaktadır. Bu aylar inşaatların durma noktasına geldiği, zirai çalışma yapılmadığı aylardır. Bu dönemlerde küçük ve büyük sanayi işyerleri çalışmaktadır. Sanayi açısından da bu dönem, üretilen mala talebin azaldığı dönemdir.

Kahvede oturan insanlar, küçük ve büyük sanayi alanlarında istihdam edilerek, sigortası vergisi, devletçe sübvanse edilebilir. Bu aylarda üreticiler stoka üretim yaparak, malını sattığı zaman çalışanların ücretlerini ödeyebilir. Veya işçiliğin az bir kısmını, işçinin çalıştığı aylarda ödenebilir.
Üretici bu aylarda, sadece ham maddeyi satın alacak; geri kalan ücretler malın satılmasından sonra ödenecektir.
İnsanlar kahvede boşa oturacağına, sonradan ödenecek ücret karşılığı, karın tokluğuna, sigortası ödenerek çalışma yapabilir. Bu durum, üretilen malın pazarlaması aksamadan sağlanırsa, her iki taraf açısından verimli hale gelir. Bundan ülkemizde, insanlarda katkı sağlar.

Boş oturacağımıza, bir şeyler üretmenin gayreti içinde olmalıyız. Bilmiyorsak öğrenmeli, kamu da yetkili olanlar görevlerini iyi yaparak, halkı bilinçlendirmelidir.

Yurdumuzda ihtiyacın üzerinde; mühendis, tekniker, teknisyen, işletmeci, endüstri mühendisi bulunmaktadır. Bunlar yeterince görevlerini yapmadıkları, halkı aydınlatıp yol göstermedikleri için arzu edilen gelişmeler olmamaktadır.

Sorunlarımızı çözebilmek için, milli bir seferberlik ilan etmeliyiz. Herkes işin bir uçundan tutmalı, yurt kalkınması için görevini, tam manası ile yerine getirmelidir.

Her bölgenin; unutulmaya yüz tutmuş ürünleri, yöresel imalatları, meyveleri, yemekleri, folkloru vardır. Bunlar yeniden üretilip, hayata geçirilebilir.
Kazılar yapıp, yer altından tarihi eser ararken, yerin altına girmeden unutulmaya yüz tutmuş ürünlerimizi, eserlerimizi yeniden canlandırabiliriz.
Mürdüm eriğini, çatal kara üzümünü, misket elmasını, mahman armudunu yine yetiştirebiliriz.
Yeşil badem yahnisini, dünür aşını, incir dolmasını yemek menümüze ekleyebiliriz.
Çarığı, çapula’yı, mes i, potini, kabaralı Kundura’yı giyme sekte vitrinimizin bir köşesine koyabiliriz, turistlere satabiliriz.
Üretim yaparken kara düzen değil, gelişmiş teknoloji ve teknikleri kullanarak üretim yapmalıyız.

Her yörenin kendisine özgü hammadde kaynakları var. Bu hammaddeler, hammadde olarak değil, işlenerek mamul madde olarak pazara sunulmalıdır.
Üretimde hedeflenen pazar iç pazar değil, ihracat yapmak olmalıdır. Bu imalatın kalitesini artıracak, sıradan bir ürün olmamasını sağlayacaktır.

1970 yıllarında ülkemizde 3600 tane ithalat- ihracat firması vardı. Bunlarında %90 yakını, ülkemizde bulunan gayri Müslimlerin firmalarından oluşuyordu.
Rahmetlik Turgut Özal bu memlekete ticaret yapmayı, ithalat- ihracat yapmayı öğretti. Anadolu’nun en ücra köşelerinden üreticiler, ürettiklerini ihraç edebilmek için eline valizini alıp, yurt dışına çıktılar. Uğraşıp, didindiler. Ülkemizin yıllık 170 milyar Amerikan doları tutarında ihracatı bulunmaktadır. Bu potansiyel gelişen üretim ile daha çok büyüyebilir, çeşitlenebilir.

Yapacak o kadar çok işimiz var ki. İşin bir ucundan tutup, yeniden seferberlik ruhu ile işe başlamamız gerekiyor.

Mustafa Yolcu 

Bu yazı 2919 defa okunmuştur .

Son Yazılar