Vesayet Nedir? Ülkemin Başının Belası!
Ahmet Çarkacı

Ahmet Çarkacı

Vesayet Nedir? Ülkemin Başının Belası!

08 Mayıs 2014 - 07:59

Burada yazdıklarım ve kullanacağım teşbih sanatı için özür dilerim ama bunu başka türlü açık ortamda ifade edemez ve artık ülkemi de feda da edemezdim. Ülkem de üç hükümet (55, 56, 57) sürecince hasbelkader başbakanlıkta bulunmuş bir birey olarak ülkeme karşı son vatandaşlık ödevimdir bu yazdıklarım.

Vesayet Nedir?
Türkiye Cumhuriyetinin önce bunu kavraması anlaması ve ona göre de adım atması gerekir. Siyasilerinde bürokrasinin de vesayet denildiği zaman algıladıkları ve anladıkları sözcüğün anlaşılmasının arzu edildiği yalın anlamının dışına çıkılmadığı görülmektedir. Oysa vesayet sözcüğünden çok bu ülkenin vesayet yapıcı araçları değil ‘gücü’ anlaması ve deşifre etmesi gerekirdi. Vesayet yapıcı kıskaç bu ülkenin boynunda yaklaşık olarak 200 yıldır farklı biçimlerde var ve olmaya devam edecektir. Vesayet ne ordunun ne yargının ne basının elindedir... Onlar aslında ve yalnızca ‘vesayet yapıcı mutlak gücün’ dâhili araçsal oyuncularıdır. Piyon, hepsi bu! ‘Vesayet’; çok büyük bir oyundur ve ardında derin stratejik akılların çalıştığı kolektif haçlı istihbarat gücü/güçleri vardır.

 


Vesayet neden devam etmektedir ve edecektir? 
AK Partinin son zamanlarda yaptığı MKYK’sının aldığı bir karar dahi bu yapının ne kadar güçlü ve AK Partiyi dahi içeriden yönettiğinin somut kanıtı durumundadır. AKParti MKYK’sı seçim sistemine dair bir karar aldı ve mevcut sistem ile devam dedi, değil mi? Herkes ‘dar bölge seçim sistemi’ beklerken! Bu vesayet kurumunun MKYK içindeki erkinin işi bilenler için ne kadar güçlü olduğunun kanıtıdır. Erdoğan’a rağmen MKYK’a vesayete nasıl teslim oldu? Erdoğan’a rağmen nasıl AK Parti vesayetçi sistem tarafından yönetilir oldu? AK Partinin bugünlerde yapacağı istişare toplantısında esas bu konuya kafa yorması ve çözüm üretmesi gerekir. Zira artık AK Parti MKYK’sı milli değildir ve aldığı kararla da milli olmadığını tescil etmiştir! Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkatine sunarım, kuşatılmış durumdayız ve durumdasınız!

 

Bunu yazınca diğer tüm partiler de kendilerini milli sanmasın, onlar ülkeyi şu an yönetmedikleri için sadece isimlerini ve misyonlarını burada es geçiyorum.

 

Dünyada ne kadar etkili ülke ve onun farklı sayıda istihbarat yapılanması varsa ülkemde de o kadar çok sayıda siyasi parti olması neden bir tek benim dikkatimi çeker! Her bir siyasi yapımız onların ülkemi yönetme araçsal üssüdür. Çok partili batı tipi demokrasi bize değil onlara hizmet etmektedir. Siyasi parti sistemimiz istihbarat güçlerinin ülkeyi boydan boya kontrol etme katmanlarından sadece bir tanesidir. Mesela ülkemin tek milli basını ‘Resmi Gazete’den ibarettir.

İstihbarat örgütleri Osmanlı Devletinin son yüzyılında İslami tekke, zaviye ve tarikatları kullanıyordu. Cemaatlerin neredeyse tümü onların üssü durumuna gelmişti. Cumhuriyetin ilk yaptığı işlerden birisi olan tekke, zaviye ve tarikatları kapatması aslında yabancı istihbaratın üslerini tasfiye operasyonuydu. Cumhuriyet döneminde yine de bu alışkanlıktan asla vazgeçmediler ama kontrol sepetlerine siyasi partileri de eklediler ve öncelediler. Hatta öyle ki en az iki kez ajanları ülkemde başbakan ve devlet başkanı oldu. Onları asla hafife almayın, alırsanız; Lawrence’ı hep Arabistanlı sanmaya devam edersiniz. Bu kontrol sepetine 1950’den itibaren Atatürkçülüğü de ekleyelim ama esas kullanım süreci 12 Eylül 1980 ile başlamış olsun. Ve 1980’de bir başka araç daha devreye onlar tarafından alındı; Kürtçülük! Zaten 1980 gayri millici adamları iktidara getirme ve milli olanları tasfiye etme operasyonuydu. 12 Eylülün siyasi yasak getirdiği tüm siyasiler farklı siyasi görüşlerine rağmen aslında bu ülkenin yegâne milli insanlarıydı! O süreci ülke 1992’de kırdı ama kısmen sürdüremedi… Onlar Demirel sonrası tekrar köşk seçimleri ile üstünlüğü ele alıp gözlüklü parti liderini köşke taşımak istedilerse de o ara Ankara’da Başbakanlıkta bulunan iki milli insan önlerini sessizce kesti… Aslında bugün yaşanan AK Parti süreci o önleri kesilme sonucu ortaya çıkmış ve varlık bulabilmiştir. Gözlüklü köşke çıksaydı eğer Recep Tayyip Erdoğan değil bu ülke de başbakan olmayı aktif siyasette dahi yer aldırılmayacaktı…

Hani derler ya kolay kilo alanlar; ‘su içsem yarıyor’. Bu ülke de su içseniz onlar kilo alır, öyle bir düzen kurulmuş; vesayet. Eskiden bir deyim vardı; elin taşıyla elin kuşunu vurmak diye. Köprünün altından tam iki yüz yıllık bir su geçti ve durum şu artık: senin eline komşunun taşını sana aldırıp kardeşinin tavuğunu sana vurduruyorlar. Sürekli bir kısırdöngü içinde çırpınıyorsun ama yara bere içinde olan yine de hep sensin Türkiye! Atatürkçü de olsan, beş vakit namaz da kılsan, başörtüsü taksan da takmasan da, emekçi de olsan, işverende olsan, Türk’te olsan, Kürt’te olsan fark etmiyor vesayet düzeni onlara çalıştırıyor seni.

 

Ve onlar hiç ama hiç terlemiyorlar. Stratejik deha da kaotik maskeleme de bu zaten. Sorun şu ki dostumuzda düşmanımız da aynı! Entelektüel mana da onların bu işleri kendilerine kotarması ne kadar doğru ise bizim de karşı önlemler almamız o kadar doğrudur.

Türkiye bu vesayetten kurtulmak istiyorsa ilk yapacağı iş: Ön seçimli olarak dar bölge seçim sistemini istisnasız olarak hayata geçirmek olmalıdır! Vesayet sistemine hizmet etmeyen tek seçim sistemi ‘dar bölge’ seçim sistemidir. Cumhurbaşkanını halkın direk seçeceği bir ülke de vekilini de kendisinin seçmesinin yolunu açarsak 200 yıllık kesintisiz haçlı istihbarat ‘vesayetine’ tam ve eksiksiz bir darbe indirmiş olacağız.

Mesela hep size yıllarca Siyonizm’in kötülüklerinden söz ettiler ve İsrail’i hedef gösterdiler. Oysa, ülkemin ve İslam coğrafyasının yüreğine saplanan hançerin gerçek sahibi İngiltereyken. Arada bir çevrilen ve kanırtılan hançer kraliçeye hizmet eder. İsrail olsa olsa bu İslam coğrafyasının en çok ayakkabısındaki çamurdur, güneş çıkınca tüm çamurlar dökülür gider yapıştığı yerden. Siz daha hemşerim ve aynı zamanda okuduğum Kabataş Erkek Lisesinin de kurucu öğretmeni de olan İskilipli Atıf Hoca’nın gerçekte ‘neye bedel’ idam edildiğini dahi idrak etmemiş ve bilmiyorsunuz demektir. Müktesebatınızda çok eksiğiniz var, çok!

 

Dünyayı yönetenler dar bölge, yönetilenler ise geniş bölge seçim sistemini kullanıyorlar! Niye? Biz niye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Daimi Üyesi değiliz, tek bir İslam ülkesi daimi üye değil de hep Hıristiyan ülkeler daimi üye? Vesayet nerelerden başlıyor idrak edin lütfen artık!

Sayın Recep Tayyip Erdoğan biz halkız ve aynı zamanda kendi değerlerimiz ile dünyayı yönetmeye de talibiz! Bu ülke de tarihe geçmek istiyorsanız önceliğiniz anayasayı değiştirmek, tam başkanlık sistemi, çift parlamento (senato ve meclis), federatif idari yapı, dar bölge seçim sistemini hayata geçirerek yapabilirsiniz. Bunları yaparsanız tarihe kalıcı bir isim olarak yazılırsınız ve Fatih Sultan Mehmet kadar onurla ve saygıyla anılır olursunuz ya da en çok yüz yıl sonra Şükrü Saraçoğlu kadar bilinir olursunuz. Seçim sizin, tercih sizin; yeter ki şu Türk Atasözünü asla unutmayın, başaracaksınız: Dere geçerken at değiştirilmez! Köşke şimdi çıkarsanız vesayet yine kazanmış olacaktır! En derin saygılarımla Türkiyem.

Bu yazı 57064 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 1 Yorum

Son Yazılar