Son zamanlarda paramın çoğunu, maymun iştahımla gerekli gereksiz kitaplara yatırıp, kitap kemirmekten başka bir seçeneğim kalmayıncaya dek cüzdanımı boşaltıyorum. Eh, CNR kitap fuarında da birbirinden güzel sahaf stantları bulununca, bu iştah ikiye katlanıyor ve bir bakmışım elimde almayı hiç düşünmediğim kitaplar var.
“Okulsuz Toplum” da bahsettiğim türden kitaplardan; bana nasıl geldi hatırlamıyorum. Genelde bilgi içerikli düz metinlerle romanları eş zamanlı okurum, çünkü hikâye içermeyen kitapların o ağır ve anlaşılmaz dilleri bazen elimden düşmeyi hak eder. Yine de Ivan İllich'in Okulsuz Toplum'u onlardan biri değil. Aksine, şu paragrafla kafamı kurcalayan ve diğer taraftan da bazı düşüncelerime tercüman olan bir başyapıt:
‘Eğitim öğrenmeyi kolaylaştıran koşulların seçimleridir. Adayın bir mertebe elde etmek için yerine getirmek zorunda olduğu şartların bir müfredatını oluşturmak sûretiyle roller belirlenmektedir. Okul bu roller için gereken eğitimi sağlamaktadır, öğretimi değil. Bu ne mantıklıdır ne de özgürleştiricidir. Okulda pratik değeri olan niteliklerle bağlantı kurulmadığından dolayı mevcut okullu eğitim sistemi mantıklı değildir. Fakat daha ziyade bir süreç yoluyla böylesi niteliklerin elde edilebileceği varsayılmaktadır. Bu, özgürleştirici ya da eğitimsel değildir; çünkü öğrenmedeki her adımı, toplumsal kontrolün onayladığı daha önceki tedbirlere uygun olan kişi için öğrenimi saklı tutmaktadır.'
O an kafama balyozla vurulmuşa döndüm. Ben ki doğduğumdan beri içinde bulunduğum sistemi eleştiriyordum fakat bu farklı bir şeydi. “Bu ne mantıklıdır ne de özgürleştiricidir.” İnsanların kişisel yeteneklerinin üzerine gidilmemesinin üzerinde bir cümleydi bu. Kalıplaşmış derslerin ardına ulaşan bir ufuk belki.
Kendime, neden tek bir seçeneğe zorlandığımı sordum. Küçük bir çocuğun, bir mühendis olmayı bir sanatçı olmaktan daha yakın bir ihtimal olarak görmesinin sebebi buydu. Çünkü mühendis olmak için size bir yol çizilmişti. Gayet basit; belirlenen çizgiden sapmazsın ve aynı çizgi üzerinde durmak için gereksiz çaba gösterip hayatını mahvedersin, para kazanma üzerine kurulu sıkıcı bir hayatın olur.
Aynı zamanda tek seçeneğin yeteri kadar saçma olması da sinir bozucuydu. O ana kadar eğitim sisteminin düzeltilmesi gerektiğini düşünürdüm. Pekâlâ, hala bu düzenin içerisinde bulunduğum için hakkım vardı bu eleştiriye. Fakat şimdi, kökten bir yenilenmenin gerekliliği kafamı kurcalıyor.
İlkokul ve liselerde branşlaşma gerçekleşse bile, tek bir müfredatın elinden çıkmaya devam edecek. Fakat her savaşçı, kılıç sallamasını tek bir ustanın tekniğiyle öğrenebilir mi? Bazılarının boyu kısadır ve çevik olmak zorundadır. Bazıları iridir, kollarının gücü dağları parçalamalı. Bazıları kılıç bile kullanmamalı, onların yaya ihtiyacı var. Gereksinimler bu kadar farklıyken tek bir aklın herkesi yeterli derecede eğitmesi beklenemez.
Bir de eğitimin zorunlu olması var. Hangi eğitimin? Yani müfredatın belirlediği seçenekler dışında kendi geliştiren kimseler eğitimsiz mi sayılacak? Sistemin bize önerdiği eserler dışında kitap okuyanlar öğrenimden eksik mi kalıyor? Mükemmel bir sesi olan kimse, yeteneklerin üzerinde bağlama çalmaya eğittiyse kendini, sırf iki rakamı toplamayı önemsemediği için yok mu sayılacak?
Şu düzende gerçekleşen tam olarak bu. Bir müfredatın sınırlarını belirlediği bilgilerin dışına sapanlar eğitim kurumu nazarında vasıflı görülmüyor. İşte bu yüzden, kökten bir eğitim devriminin düşüncüleri aklımda tohumlanmaya başladı. Herkesin istediği şekilde, isteği müfredatta öğrenime tabii tutulması gerek. Birden fazla müfredata sahip, bir den fazla eğitim tipi, kâğıt üzerine çizilen diplomaya sahip olanlardan daha vasıflı insan yetiştiren özgür mekânlar.
Diğer taraftan zamanın gaspı da mevcut. ‘Okul, doğası gereği katılımcıların zaman ve enerjileri üzerinde bir hak iddia etmektedir.' Ivan İllich'in kafamı kurcalayan bir başka cümlesi. Ki üzerinde düşündükten sonra bu konuda da haklı olduğunu fark ettim. Az önce saydığım tüm nedenlerden ötürü, dayatılan bir müfredatın zorunluluğu, tek tip eğitim, kişisel yeteneklerin görmezden gelinmesi, zamanın gaspı tepkisini haklı çıkarıyordu.
Düzenin algısında başarılı olmak için çizilen yolda yürümeniz gerekirken, bu zorunluluğa, zamanımızı ayrıma eylemi de dâhil oluyordu. Geriye dönüp bakıldığında, insanların hayatlarında asla kullanmadıkları ve kullanmayacakları ezber bilgileri öğrenmesiyle beraber, bu gereksiz ve yorucu çabaya yabana atılan vaktimiz de ekleniyordu. Şahsen, hâlâ devam eden eğitim hayatımda, geçmişte okul içeriğine dair unuttuğum o kadar çok şey vardı ki, buna hebâ edilen süre bir servete karşılık geliyor.
Zaman, kişisel yeteneklerin geliştirilmesine harcansaydı eğer, inşâ edilecek insan figürü şimdikinden bir hayli faydalı gözüküyor.
Sonuç olarak, eğitim sistemiyle ilgili, bir değişiklikten fazlası gerek. Toptan bir yıkım ve daha faydalı bir düzen kurulmalı. Her savaşçının eline yatkın silahı bulabileceği kaynakların var olduğu ve isteyenin istediği ustadan istediği taktikteki eğitime ulaşabileceği bir yapı…
YORUMLAR