15 Temmuz 2016 gecesi.
Destanlar yaşandı, bir daha yaşanmaz diye düşünürdüm. Bir milletin yeni bir destan daha yazdığını gördüm. Canlı olarak bu destanı hep birlikte yaşayarak yazdık. Elhamdülillah.
Hain ellerin alçakça hazırladıkları plan uygulanmaya geçirilmişti. Artık darbe vb. kavramların literatürden çıkarıldığını düşündüğümüz zamandı, uygulamaya sokulan alçak plan.
Hava sıcaktı ve dışarıda esen rüzgârla serinlemeye çalışıyorduk. Eş dost güven içerisinde muhabbet ederken yeğenimiz geldi ve:
- Dayı darbeye bakmıyor musunuz? (Geçen hafta TRT’de yayınlanan ‘Darbe’ isimli filmi izleyememiştim. Hemen bakalım diye içeri girip güya darbe filmini izleyecektim!..)
- O da ne!?
Aman Allah’ım! Kaçıncı yüzyıl Türkiye’sinde yaşıyoruz!. Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri tutulmuş ulaşıma izin verilmiyor. TV’ler çok heyecanlı bir şekilde haberleri nefes nefese veriyordu. Kısa bir şaşkınlıktan sonra gerçekten bir darbe girişimi olduğunu anladık. İlk aklıma gelen feto gurubunun ‘Kamikaze’ yaptığı oldu. Ama yaşananlara bakınca işin basit olmadığı ve ülke olarak son yıllarda elde edilen kazanımların basitçe kaybedilemeyeceği aklıma geldi.
İşte o zaman şunu söyledim:
- ‘Darbeye dur de!’ vb. söylem ve iddiaların arkasında durulacak mı? Yoksa can tatlı denilip bedel ödemeden kaçılacak mıydı?
Devlet büyüklerine suikastlar yapılmaya çalışılıyordu. TBMM. hareketli saatler yaşıyordu. Daha fazla durma zamanı değildi. Abdestlerimizi aldık. Çorum TOKİ konutlarından hareket edip meydanlara inmeye çalıştık.
-Aman Allah’ım! Yer gök insan dolu. Arabalar ve korna sesleri yeri göğü inletiyordu. Gözlerimiz doldu. İşte kahraman milletim. Büyük bir heyecanla sokakları dolduran insanımızın gözünde acaba, nasıl olur, Mehmetçik dediğimiz ordumuz insanımıza nasıl namlu doğrultur vb. sorularla oluşan bir belirsizliği gördüm. Korku değil ama geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız için endişe vardı. Darbelerden çok çekmiş bir neslin darbenin soğuk yüzünü görmemiş gençlik nasıl bir imtihan verecekti? Son yıllarda özellikle mazlum milletlerin duasını alan ülkemiz bunun bedelini çok mu ağır ödeyecekti? Ama herkesin gözünde bir ümit ışığı vardı: Öne çekilmiş bir darbe girişimi vardı ki gecenin onunda darbe yapılır mıydı? İnsanlar ayaktayken buna izin verir miydi?
Ama şurası açıktı ki, ordumuz ve polisimizin içinde alnı ak yiğit ve kahramanları vardı. Ötesinde destan yazmayı adet haline getirmiş milletimizin sivil inisiyatifi vardı. Cumhurbaşkanının yiğitçe, cesurca çıkış yapması, CNN Türk’ten Hande Fırat’ın başarılı gazeteciliği ile halka seslenip ‘meydanlara çıkın’ deyip halka ben buradayım demesi, belki de kendinden önce milletini öncelemesi ve İstanbul’a gelmek için her türlü tehlikeyi göğüslemesi ve sonrasında kahramanlık destanı yapan vatan evlatlarının meydanlara çıkışı…
Onlar tuzaklarını kurmuştu. Hainler, Allah’ı ve O’na inananları hesaba katmamışlardı. Onların tuzaklarını boşa çıkaran rabbimiz vardı. Alçakça hazırlanan darbe planını uygulamaya sokan darbecilerin bu iman erleri karşısında nutku tutulmuştu. Bu kahraman milleti hiç ama hiç hesaba katmamışlardı.
Nereden bileceklerdi, tankların üzerine yürüyen kahraman milletimizi… Ruhlarını ve bedenlerini satmış haşhaşilerin anlayabileceği türden değildi elbet.
Nereden bileceklerdi, imansızca, insafsızca doğrultulmuş silahların üzerine yürüyen kahraman milletimizi… Her türlü fitnenin merkezi olan Abd tarafından kuşatılmış, özgür olmayan bir şeytan hizmetkarı Belam’a iman/hizmet eden haşhaşilerin özgürlük konusunda hürriyet aşığı milletimizi nasıl anlasınlar…
Nereden bileceklerdi ki, geceyi dirilten Ezan ve Sala’ların kahraman milletimizin iliklerine kadar işleyeceğini…Ezanların şehadetinde sanki Bedir savaşına davet etmişti.
Nereden bileceklerdi, kahraman iş makinelerini garnizon kapılarına yerleştiren yerel yöneticileri. Dev gibi duran iş makineleri gecenin kahramanlarındandı.
Nereden bileceklerdi, kahraman kazan köylülerini… Bir sene boyunca gözünü bekledikleri ekinlerini belki uçakları durdururuz diye yakmaları… Kim düşünebilir ki bu kahramanlığı, fedakarlığı… Hz. Ebubekir’in cömertliği geliyor aklıma… Tebük seferi öncesinde ordunun donatılması için malının mülkünün tamamını Allah için vermesi gibi… Ailesine Allah ve Rasulünü bıraktım demesi gibi değil mi?! Gözyaşlarımız gözlerimizde durabilir mi?
Nereden bileceklerdi, kahraman Şehid Ömer Halisdemir’i…
Yiğit Ömer astsubay darbecilerin emirlerini dinlemeyip sorumlu komutanını arayıp durumu öğrenince darbecilerin hain generalini alnından vurdu. Şehid edileceğini bile bile... Aklını kullanma melekesini yitirmiş haşhaşi askerler Şehid Ömer’e acımasızca kurşun sıktılar…
Nereden bileceklerdi, kahraman özel kuvvetler komutanı Zekai Aksakallı Paşayı… Kendisini yakalamak isteyen hainleri atlatıp özel kuvvetler komutanlığını yeniden teslim almıştı.
Nereden bileceklerdi, kahraman Binbaşı Barış Dedebağ’ı… Halen konuşurken bile aynı heyecanı ile yerinde duramayan diğer kahraman binbaşıları…
Nereden bileceklerdi, kahraman Metin Doğan’ı… Havaalanında tankları gördüğünde aklına gelen hemen tankın önüne yatmak oldu. Metin; özellikle kalbimin tarafını tankın önüne koydum ki, sizler bizim canımız, kalbimizsiniz ama vatan söz konusu olunca bu kalp vatana feda olsun mesajı vermek istedi, diyor.
Nereden bileceklerdi, kahraman Şerife Boz’u… Olayı duyunca evde kalmamalıyım deyip atlıyor kamyona. Komşularını da dolduruyor kamyona. Hem de giymiş olduğu çarşafıyla şöfor mahallinde, heyecanla meydanlara koşturuyor…
Nereden bileceklerdi, hemşerimiz kahraman Erol Olçak ve oğlu Abdullah Tayyip’i… Adını verecekleri köprüye doğru yola çıkmışlardı. Çevrede ki insanları organize edip tank ve silahlar karşısında aslanlar gibi mücadele edip şehid düştüler.
Nereden bileceklerdi, kahraman şehid Halil Kantarcı... Hain girişimi duyunca yerinde duramadı. Gün bugün diye yola çıktı, şehadeti kucaklamak üzere…
Nereden bileceklerdi, kahraman Niğdeli operatör… Askeri darbe girişiminde tankın önüne kepçesiyle siper olan Niğdeli operatör şehit edildi.
Nereden bileceklerdi, kahraman Sabri Ünal’ı… Darbe girişimini duyduğu zaman meydana inmişti. Gördüğü ilk tankı durdurmak için geçti önüne, ama insan azmanları ezmeye çalıştılar. Yetmedi ikinci tankı durdurmak için yatmıştı. Ancak bu sefer kalkamadı.
Nereden bileceklerdi, adları bilinmeyen kahramanları… Hiç bir menfaat için değil, sadece milleti, geleceği, özgürlüğü, vatanı için meydanlara inip nice şehitleri, gazileri kim nereden bilecekti?
Nereden bileceklerdi, ölümü göze alıp, hakkınızı helal edin diye abdest alıp meydanlara koşturan kahramanları… Ne mübarek kimi şehid oldu, kimi gazi oldu…
Selam olsun kahraman milletime. Selam olsun gazilerimize, kahramanca mücadele edip darbecilere karşı onurlu duruş sergileyen milletime…
Selam olsun İslam ümmetinin onuru ve umudu haline gelmiş milletime. Asım’ın Nesli diye Akif’in hayal ettiği bu nesli görmüş olduk. Geleceğe dair umutlarımız yüceldi. Tüm düşmanlarımız hüsrana uğradı.
Mekânları cennet olsun şehitlerimizin. Kur’an ve peygamberimizin övdüğü şehitlik makamına ulaştılar. Asıl diri olanlar ise onur kaynağımız olan şehitlerimizdir. (Bakara Suresi 154. Ayet)
Âsım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
…..
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.
….
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.