Hayaller intihar etti


Bundan birkaç hafta önce bir şiir dinletisine katıldım. Herkesin şiirler üzerine konuştuğu ve kendi şiirlerini diğerleriyle paylaştığı sıcak bir ortamdı. Programın bir kısmında, yirmili yaşlarının üzerinde bir kadın sahneye çıkıp oradaki öğrencilere girecekleri üniversite sınavı ile ilgili öğüt vermeye başladı. Şöyle kasmayın ve böyle ciddiye almayın. Kesinlikle stres yapmayın… Başlarda oldukça klişeydi ve göz kapaklarımı deviriyordu.

Sonra, kendisi sınav kaygısı yüzünden psikolojik tedavi gördüğünden bahsetti. “Neden bu saçma konuşmayı dinliyorum, hadi birileri şiir okusun”, dediğim anda tüm dikkatim toplanıverdi aniden. Ne? Üniversite sınavına hazırlanırken, kazanamamaktan korktuğu için buhrana mı uğramıştı?

Tamam, bu noktada bencil davranıyorum. Sırtımda ailemin baskı kırbacını hiçbir zaman hissetmediğim için sınavlar herhangi bir dönemde hayatımın ortasında olmamıştı. Bahsedilen stresi yaşayan arkadaşlarım da vardı ama… Bu yüzden depresyona girmek abartı gelmişti.

Üzerine bir de, Teog sınavından istediği puanı alamadığı için intihar eden kızın haberini okudum. Ciddi ciddi merakım kaşınmaya başladı. Baktım ki, daha önce bu yüzden kendini öldüren öğrenci haberi benim sandığımdan ziyadesiyle fazlaydı.

Böylece suçlayacak bir şeyler aramaya koyuldum. Aileler? Belki. Öğrencilere baskı yapan ebeveynlerin o kuşatıcı/boğucu tutumunu herkes bilir. Durmadan, hayatta başarı için tek yolun bir üniversiteden geçtiğini ve başka çıkar yolun olmadığını savunurlar. Bu neye mi sebep olur? Okul dışındaki tüm hayallerin gerçekliğini kaybetmesine. Yine de, onları da bu davranışa iten bir gerekçe olmalıydı. Eğitim sistemi? Dolaylı yoldan. Vardığım sonucu bir şekilde ortaya çıkartan yine mevcut düzendi.

Dedim ki kendi kendime, intihar edenler kişiler değil onların hayalleri. Çünkü, kişisel menkıbesine yaşayacağına inanan ve hikayenin sonunda “ben buradayım, size ne kadar harika olduğumu göstereceğim” diyen bir zihin, sırf kafa karıştıran ve en son kaç tane olduğunu sayamadığım sınavlar yüzünden bu dünyadan umudunu keser miydi?

Evrendeki amacına giden yolda kim takardı ki dersleri? Stephen King, dünyanın en büyük yazarlarından biri olmanın hayalini kurarken, karnesindeki kırıkların ne önemi vardı? Ya da bir müzisyen adayı, tıngırdatırken gitarının tellerini, Teogdan istediği puanı alamayınca intihar etmeyi düşünür müydü? Tarantino filmlerini izleyerek, tüm dünyaya diz çökertip kendi kadrajını herkese izlettireceği günlerin ümidini taşıyan hangi sinema aşığı öğrenci matematik kağıdındaki boşluğu önemserdi? Bir zamanlar Barcelona'da oynamanın hayalini kuran Arda Turan, eğitimini tamamlayamadı diye assaydı kendini, hoş mu olurdu?

Belki de doğru soru şu; asar mıydı kendini? Bir rüyaya tutunanlar bilirler ki, hedefine koşarken beliren olumsuzlukların hiçbir önemi yoktur. “Olsun” der çalgıcı çocuk, “ne de olsa büyük bir müzisyen olacağım.” “Ne önemi var ki?” diye sorar yönetmen olmayı arzulayan tip, “benim yolum başka!”

Hayatlarının bir anında, onları uzak diyarlara taşıyan hayallerine tutunduklarında fark ederler, onları meyveye götüren tek yol okul değildir. Ve anlamışlardır, hiçbir şey yapmadığı halde oturduğu yerden yamacı tırmananların sırtına taş atmaya çalışanların önemsiz olduğunu.

İyi ama kim bu fikri akıllara tıktı? Her şeyin, ezber yığını bir bilgi yuvasının yolunu arşınlamaktan geçtiğini düşündüren zihnin ruhu nerede? Yalnızca bir sınav yüzünden yaşamından vazgeçen kızın hayallerini kim öldürdü?

Tüm gerçeği, derslere çevirmeye çalışan sistem olabilir mi? Beden eğitimi saatlerinde bile, hocaların matematik işlemesine müsaade eden sistem? Laboratuvarları yalnızca süs olsun diye okul binalarına yerleştiren sistem? İlkokulda, haftalık en fazla iki saat süren ve daha sonra tamamıyla ortadan kaldırılan müzik derslerinde tek bir enstrümanın bile çalınmasını zorlamayan sistem? Her okula, Kaf Dağı büyüklüğünde spor salonu diken ama çeşitli branşlarda bir tane bile okullar arası lig kuramayan sistem?

Kendimden biliyorum, eğer gece gündüz ders çalışıp tüm vaktimi buna harcasaydım dünya grileşirdi. Sabahın köründe uyanırsın, çapaklarını bile adam akıllı temizleyemeden aceleyle okulun yolunu arşınlarsın, tüm gününü sürekli temizlenip yeniden dolan tahtanın bakışlarıyla geçirirsin ve kış geldiğinde, hava karardıktan sonra eve varırsın. Yani neredeyse tüm vaktin tükenir. Oysa biri kafana beş saat matematik ya da edebiyat kakmaktansa, seni konferans salonunun tiyatro provasına indirseydi fena mı olurdu? Sistem seni futbol ligine hazırlamak için, okulda her gün düzenli idman süreleri ayırıp, böylelikle gece geç vakitler başka bir kulübünde kapısında sabahlamanı engelleyerek, okulla spor hayatın arasında bir tercih yapmayı önlese fena mı olurdu?

Yani sistem bizi hayallerimiz ile anlamsız gerçekler arasında tercih yapmaya zorlamaktansa hayallerimizi gerçekleştirmeye yardımcı olsaydı.

Fena mı olurdu?