Necdet Portakal
Mustafa Yolcu

Mustafa Yolcu

Necdet Portakal

27 Kasım 2016 - 12:19 - Güncelleme: 27 Kasım 2016 - 15:26

 

NECDET PORTAKAL- 8.5.2012

Ankara Etlik General Tevfik Sağlam Caddesinde, beş adet beyaz eşya satış mağazası bulunan, bünyesinde 35 kişi çalıştıran, başarılı bir ticari hayatı olan hemşerimiz. Onun hayatını size aktarmaya çalışacağım.

MY- Necdet Bey bize kendinizi tanıtabilirmisiniz.

NP- 11.2.1953 Senesinde Ankara da doğdum. Annem ve Babam İskilipli. Babam çalışmak için İskilip’ten Ankara’ya gelmiş. Hisarda küçük bir ev tutmuşlar. 1968 yılına kadar At pazarı denilen yerde, daha sonra 1977 yılına kadar Aktepe de oturduk. Ortaokul ve liseyi Ankara’da okudum,  Hacettepe biyoloji bölümünden 1978 yılında mezun oldum.

İlkokul üçüncü sınıftan itibaren sabahleyin saat dörtte kalkar, simitçiye gider 100 simit alır, okul vaktine kadar simitleri satardım. Sonra okula giderdim. Öğleyin okuldan çıkınca gazete satar, akşamda akşam gazetesi satardım. Ayda 900 lira para kazanırdım. O zamanlar babamın 300 lira maaşı vardı.  Kazandığım parayı idareli harcardım. Hayatta prensibim, kazandığım paranın dörtte birini biriktirmek olmuştur. Bunu herkese tavsiye ederim. İlerisi için muhakkak para biriktirmelidir.

Öğretmen beş ortalı defter isterdi. Kırtasiye ye gidip 30 adet defter alırdım. Gider okulun önünde defterleri satardım. Hem para kazanır, hem de kullanacağım  defterim bana bedavaya kalırdı. Para kazanmak benim için kolaydı. Kazandığım para ile anneme bilezik alırdım. Aldığım bileziği anneme getirince,  annem çok sevinirdi. Anneme bilezikli Hatice Hanım derlerdi. Annem benim subay olmamı isterdi. Anneme bu zevki tattırmak için, yedek subay olarak askerlik yaptım. Bu durumdan annem çok mutlu olmuştu.

Ticaret sevgisi bende küçükken başladı. Hisarda kale kapının önünde, çekirdek bisküvi çikolata satardım. Küçükten itibaren esnafın yanında kredim vardı. Esnaftan malı alıp satar, sonrada anaparasını öderdim.

Bir gün Ulucanlarda bir kamyon çekirdeğin satıldığını gördüm. Çekirdeğe baktım iyi. Çekirdeği kaça satıyorsun diye sordum. Çekirdeğin sahibi “sen git de baban gelsin pazarlık edelim” dedi. Yanımda arkadaşım vardı. Dedi ki-“ Yaşının küçük olduğuna bakma, bu esnaftır. Hesabına gelirse satın alır.” Dedi. Ben bu çekirdeği satın alarak, 50 kiloluk çuvallara koyup depoladım. Her gün 30 kilo çekirdeği fırında kavurarak, Hisarda kale kapısının yanında sattım. Benim çekirdek sattığım yer, arkadaşlarımın buluşma yeri olmuştu. Arkadaşlarım çekirdekten otlanmak isterlerdi, zarar ederim yemeyin derdim. Bu çekirdeği kavurup satarak, iyi para kazanmıştım. İnsan kendi emeği ile çalışıp ürettiğinde, zarar etme durumu olmuyor. Para anadan babadan kalırsa, onu iyi kullanmasını bilmiyor.

İskilip’e gittiğimizde, akrabamız olan Namlıların bahçesine gittim. Oradan elma armut toplayıp, gömleğimin ön tarafını alttan düğümleyip buraya doldurdum. Kucağımdaki meyvelerle, Çorum yoluna çıktım. Baktım bir köylü eşeği ile geliyor. Ona “ beni eşeğin ile İskilip’e götürürsen, sana elma veririm.” dedim. Adam gülümsedi. Bin hadi eşeğin arkasına dedi. Bende eşeğin semerinin arkasına bindim. Böylece İskilip’e geldik. Eşekten inince adama elma vermek istedim, gerek yok diye almadı.

Ortaokul sonunda askeri okul girmek için, yalnız başıma İstanbul’a gittim. Okula kaydımı yaptırdım. Daha sonra Ankara’ da imtihana girdim ama kazanamadım.

Üniversite yıllarında çelik eşya atölyesi açtım. Hem okula gidiyor, hem de atölyeyi çalıştırıyordum. Son sınıfa gelince bir dersten zorlandım. Okuldan mezun olmak için bu dersi vermek zorunda idim. Okulu bitirip yedek subay olarak askerliğimi yapmak durumundaydım. Aksi takdirde, er olarak askere gidersem, atölyem kapanma durumunda kalırdı. İşin başında olmazsam, işin devam etme durumu yoktu. O derse iyice çalıştım. Dersin hocasına gidip “ Hocam ben bu derse çok iyi hazırlandım. Bu dersi verip sınıfı geçmek zorundayım. Şayet geçemezsem beni sözlü imtihan yapacaksın.” Dedim. Saat dörde kadar okulun önünde bekledim. Hoca yukardan bana git diye el salladı. Gitmeyip bekledim. Bu kez müstahdemi gönderip, dersi geçtin diye haber gönderdi. Müstahdeme dedim ki” hoca camdan bağırsın gideyim. Yoksa gitmem.” dedim. Hoca camdan bağırdı. Dersi geçtin git dedi ve oradan ayrıldım.

Okulu bitirince diplomamı hiç kullanmadım. Ama insanın bir unvanı olması, Üniversite mezunu olması çok önemli. Hâkimin polisin karşısına çıkıyorsun, hangi okul mezunusun diye soruyor. Üniversite mezunuyum deyince şöyle bir düşünüyor. Aylık kazancın ne diye sorduğunda 5-10 bin lira dersen bir kere daha düşünüyor. Böyle olmayıp’ ta ortaokul mezunuyum. Asgari ücretle çalışıyorum dersen ona göre değerlendiriyorlar. Bu sebeple, bir üniversite mezunu olmak şart.

Ekonomik durumum iyi olmasına rağmen, kendimin taşıyamayacağı yükü başkasına taşıttırmam. Taşıtacağım yükün önce ben altına girerim. Askerde iken sabahleyin erkenden kalkar, pentatlon sahasında çukura önce kendim girer, çıkabilirsem askerleri bu çukura sokardım.  59 yaşında olmama rağmen, bu gün bile 1500 kilometre yolu araba ile gidip gelirim.

Yedek subay olarak Gaziantep de askerliğimi yaparken,  hafta sonu Antep’ den halı alır, Ankara’ya getirirdim. Ankara’dan Antep e giderken, atölyeden demir masa sandalye götürürdüm. Antep’e getirdiğim malları da, birlikte subay astsubay arkadaşlara satardım. Zaten aldığım siparişe göre mal getirirdim. Böylece askerlik boyunca, atölyenin işleri aksamadan devam etti.

Babam benim işlerime karışmaz, beni izlerdi. Bir gün-“ Oğlum ben senin işlerine karışmıyorum ama seni izliyorum. Piyasa ya bir sürü borç ediyorsun. Benim bir dairem var, sana feda olsun ama senin borçların 20 daire satılsa da ödenmez. Niye bu kadar borçlanıyorsun?” Dedi. Bende babama-“Baba şimdiye kadar kapına bir alacaklı getirdim mi? Sana birisi bu oğlun sahtekâr, borcunu ödemiyor dedi mi? Merak etme ben tedbirli davranıyorum. Şimdiye kadarda hiç sıkıntıya girmedim.” Dedim. Babam bunu duyunca çok memnun oldu.

Babam emekli olunca bana “ Oğlum şimdiye kadar ben sana bir takım elbise alamadım. Seninle gidip kumaş alalım, terziye götürüp kendimize takım elbise diktirelim.” Dedi. Babamı memnun etmek için babamın beğendiği, benim yaşıma uygun olmayan kumaştan baba oğul elbise diktirip giyindik.

MY- Çalışma hayatında kimi örnek aldınız.

NP- Ticari hayatta kendime Ömer Dileri örnek aldım. O bana bir takım tavsiyelerde bulunur, onu can kulağı ile dinlerdim. Bir gün bana “ Gel seni bir kıza bakmaya götüreceğim.” Dedi. Üzerimde iş elbisem vardı. Ömer emmi bu elbise ile gidilir mi deyince-“ olsun oğlum gel hadi” dedi. Gittik ama bir şey konuşmadan geldik. Askerliği yapıp geldikten sonra bana-“ Deli oğlan hazırlan, kızı istemeye gideceğiz.” Dedi. Eşimle onun aracılığı ile evlendim.

Bir kez onun müşterisine mal satmam söz konusu oldu. Hacı Ömer müşteriyi benim arabanın içine bindirdikten sonra, kendisi arabanın kasasına çıkıp oturdu. Hacı Ömer’e  “arabayı sen sür, ben kasaya bineyim” dedim. Bana-“ Git lan arabanı sür. Benim işime karışma.” dedi. Mütevazılığı her zaman korur, parasını dışarı yansıtmazdı. İnsanlar zenginledikçe, makam mevki sahibi oldukça alçak gönüllü olmayı bilmeli, büyüklük taslamamalı.

Ömer emmi bir gün bana gelerek, 100 adet dikiş makinesi alacağını söyledi. Tanesi kaç liradan dedim. Şu anda söylediğim makinenin tanesinin fiyatı 13 bin lira ama; ben 10 bin liradan olursa alacağım dedi. Bende İstanbul’a giderek, istenilen dikiş makinesinin toptancısından tanesini 9750 liradan pazarlık ederek, 100 makine için bağlantı yaptım. Ankara ya gelerek Ömer emmiye makineleri tanesini 10 bin liradan vereceğimi söyledim.  Tanesinde 250 lira kazanarak makineleri Hacı Ömer’e devrettim.

MY- Gençlere ne tavsiye edersiniz.

NP- KOSGEB güzel bir olay. Önce işe ait kursa gidiyorsun. Sonra 30 bin- 80 bin lira arası devlet karşılıksız kredi veriyor. Bu güzel bir imkân. Bu dal ciddi olarak değerlendirilerek, iş sahibi olunabilir. Girilecek emek yoğun bir işle, para kazanmak mümkün. Elinizde on liranız varsa, bunun bir lirası ile bir işte oynayın. On lirayı tek bir işe yatırırsanız, bunu kaybettiğinizde her şeyinizi kaybedersiniz. İşi çeşitlendirirseniz birini kaybederseniz, diğerleri ayakta kalır.

Kimseye borç para vermeyin, kefilde olmayın. Birine yardımcı olmak istiyorsanız ona para verin, o parayı da unutun. Geri dönmesini beklemeyin.

 Bir müşterim vardı, elinde olmayan sebepler nedeni ile iflas etti. Alacaklıları icraya gittiler. Bu müşteri dürüst birisi idi. Borcunu hiç aksatmazdı. Müşterinin senetlerini alıp yanını gittim. Senetlerini verip” bunları yırtıp at, ilerde eline para geçerse, borcunu bana ödersin.” dedim. Böyle söyleyince ağladı. Akrabalarım bile beni icraya verdiler. Sen senetlerimi yırt diye elime veriyorsun dedi. Bu arkadaş altı sene sonra borçlarını bana ödedi.

İskilip’te Ganik şekerleme ile Greyderi tebrik ediyorum. Birçok hemşerimize iş veriyorlar. Böyle işyerleri çoğalırsa istihdam artar. Ben dünyanın her tarafını gezdim, inceledim. Çin de işçiler aylık 60-100 dolara çalışıyorlar. Bizim memleketimiz dünyanın en güzel yeri. Dört mevsimi birden yaşıyoruz.  Yediklerimizin tadını alıyoruz.  Tek kusurumuz çok çalışmamak. Boşa vakit geçirmek. Bunu üzerimizden atıp, bayram seyran demeden çalışmalıyız. Benim cumartesi pazarım, bayramım yok. Her zaman işimin başındayım. Yeri geliyor bir araba malı, 800 kilometre yere götürüp boşaltıp geliyorum. Allah’ta bana kazancımı veriyor.

İş hayatına atılacak kişinin, işi ile ilgili eziyeti öncelikle kendisinin çekmesi lazım. İş yerinde, işçiden daha çok kendisinin çalışması lazım. Çıraklığını yapmadığı işe girmemesi lazım. Çok para kazanılır denilen işin, riski çok olur. Sakın böyle bir işe girmeye kalkışmasınlar. Gençlere sermayesi az, emeği çok işe başlamalarını tavsiye ederim.

Necdet Bey hemşerimize bu güzel sohbet için teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim.

Mustafa Yolcu

 

 

Bu yazı 1790 defa okunmuştur .

Son Yazılar