Mustafa Çalık
Mustafa Yolcu

Mustafa Yolcu

Mustafa Çalık

13 Aralık 2016 - 21:49 - Güncelleme: 14 Aralık 2016 - 00:23

Mustafa Çalık- 10.4.2012

MY- Bize kendinizi tanıtırmısınız?

MÇ- Bizim kökenimizin Hacı Hamza’dan geldiği kanaati var. Oralarda dedemin adına iki bin dönüm arazi var.

5.6.1937 Yılında Ulaştepe de doğdum.  Ailemin dört çocuğu var. 2 Oğlan, 2 kız kardeşiz. Ben haksızlığa hiç tahammülü olmayan, atak birisiydim. Küçükken mahalle düğüşlerinin en önündeydim. Mahallede oyun oynarken, ben en baştayım. 1957 yılında askere gidinceye kadar, babamın işinde birlikte oldum. Bağ, bahçe, otelin işi ile uğraştım. Ortaokulu sonradan bitirdim. O zamanlar otelimiz İskilip’te tek idi.

İskilip’e birisi bir kamyon sızdırılmış kuyruk yağı getirdi. İskilip’te düğünlerde kuyruk yağı kullanılır. Ben kuyruk yağını aldım. Aldarağın Mehmet çavuş falan bana kızdılar. Babana danışmadan alma dediler. Aldığım kuyruk yağını, ekin pazarında kilosu 280 kuruşa satmaya başladım. Millet yağ kuyruğuna girdi. Böylece müstakil çalışarak ticarete başladım. Daha sonraları kestane, portakal sattım. 

MY- Ortaokulda yapılan boykot hadisesini anlatırmısınız.

MÇ- Bir gün otele geldiğimde; Ulaştepe’den iki çocuğu, elleri yüzleri kan içinde dövülmüş olduğunu gördüm. Sizi kim dövdü dedim. Emniyet amirinin kızının yüzünden, polislerin karakola götürüp dövdüğünü söylediler. Ortaokul Müdürü Sadık Koçhisarlıydı. Çocukları alıp postaneye götürdüm. Valiye telefon açıp durumu bildirdim. Kaymakam Çoruma gidiyormuş, o yüzden durumu size bildiriyorum dedim. Valide çocukları götür, rapor al dedi. Bende çocukları hükümet tabibine götürdüm. Dr. Rıfat Önder den çocukların üçüne 13 gün, diğerlerine daha az rapor aldım. Tekrar valiyi aradım, durumu ilettim. Vali kaymakamın geldiğini, kendisine gerekli talimatı verdiğini, durumda terslik olursa kendisinin geleceğini bildirdi. Ondan sonrada birçok kişiye İçişleri Bakanına telgraf çektirdim. Çocuklar okula gittiler. Okul çıkışında “Olurmu böyle olurmu. Kardeş kardeşi vururmu.” diye hep birlikte bağırarak çarşıya çıktılar. Vatandaşlar'da onların peşine düştü. Çarşıda bunlar olurken, bizde 15 kişi kirmanın lokantasında oturuyorduk. Lokantaya iki polis gelerek, beni karakola götürmek istediklerini bildirdi. Niye götürmek istediklerini sorduğumda, emniyet amirinin istediğini bildirdiler. Bunun üzerine 15 arkadaşla birlikte kalktım. Karakola giderken, çarşıda biriken vatandaşlara işaret ettim, onlarda bizimle birlikte karakola doğru yürümeye başladılar. Osman Evlüce ile Hamza Şahinde burada idi.  Karakola gelince emniyet amiri-“ Dışarıda biriken vatandaşlara söyle de buradan gitsinler.”dedi. Karakolun balkonuna çıkarak dedim ki- “ İskilipli hemşerilerim. Ben memleket namına fedakârlık yapıyorum. Bunlar beni burada öldürebilirler. Sakın ola buradan ayrılmayın.”  Karakolun önünden, konağın önüne kadar vatandaşlar birikti. Durmadan slogan atıyorlardı. Bunun üzerine beni karakoldan bıraktılar.

Olaya İçişleri Bakanlığı müdahale etti. Emniyet amirini ve Ortaokul müdürü Sadık Koçhisarlıyı İskilip’ten başka yere tayin ettiler. Koçhisarlı aslında iyi adamdı. İskilip’te bu tip olaylara ben müdahil oldum.

 MY- Siyasete girişiniz nasıl oldu?

MÇ- İskilip’te önceden elektrik yoktu. İskilip’in Ulaştepe mahallesinde dört ayrı yerinde köşe başlarında bulunan gaz yağı ile yanan feneri, Hasan lakabıyla bilinen biri yakardı. Rıfat’ta kafası çalışan birisi. İskilip’te sinema salonu açmak istiyor.  Bunun için yer lazım. Bizim evde bunun için toplantı yapıldı. Toplantı da halkevinin yanına, sinema salonu yapılmasına karar verildi. Yanına da jeneratör odası yapılacak. Oradan çarşı camisi ile Hanönü, Şıhyavsu camisine hat çekilecek.

Baha Koldaş ile birlikte Şıh Eteme gittik. Şıh Etem benimde ana tarafından akrabam olur. Beni tanımadı. Bu kim diye sordu. Çaloğun Ali ağanın oğlu Mustafa dediler. Bana “Allah seni daim başarılı etsin” diye dua etti.

Hamam Özünden bize her yıl, üç tona yakın pirinç gelirdi. Babam evde, 1- 2 kg gelen teneke kaplar ile torbalara pirinçleri koyar, bunları babamın dediği yerlere dağıtırdık. Fakir fukaraya pirinç dağıtma işi, babamı da ayakta tutan unsur idi.

Biz demokrat partiliyiz. Seçimlerde kâğıt dağıtılırdı. Bazen halk partililer ile kavga ederdik. Siyasete böylece girdik.

Babam bana altı bin liraya cip almıştı. Onunla şoförlük yapardım. Bir gün Jandarma Yüzbaşısı; beni Kara dereye götür dedi. Yüzbaşı ve yanındakileri, dedikleri yere götürdüm. Oradayken Uğurludağ’a acilen gitmek için haber geldi.  Cip’e atladık, bir saatte Uğurludağ’a gittim. Yüzbaşı sırtımı sıvazladı. Seni Jandarma Genel Komutanlığına şoför olarak göndereceğim dedi. Askerlik sıram gelip yoklama için şubeye gidince, beni jandarmaya ayırdılar. Jandarma daha uzun süre askerlik yapardı. Askerlik dağıtımında beni, Tunceli Hozat’a gönderdiler. Burada beş ay kaldım. Asya gribi diye bir hastalık geldi, hepimiz hastalandık. Orası hayat şartları zor yerdi. Bir gün beni binbaşı çağırdı. Cezamı verecek diye korkarak yanına gittim. Odasına girince binbaşı ayağa kalktı.” Oğlum Mustafa senin İstanbul a tayinin çıktı. Bu büyük iş, sana kim torpil yaptı. Ben üç yıldır tayinimi buradan başka yere yaptıramıyorum. Onlara söyleyin de benimde tayinimi çıkarsınlar.” Dedi.  Bende -Söyleyeyim komutanım dedim. İstanbul a gidince şöförlüğümü imtihan edip, beni jandarma albayının şoförü yaptılar.  Her sabah onu Teşvikiye’den alıp getiriyordum. Görevli olarak gidip gelirken, İskilip askerlik şubesinin eski albayı ile karşılaştım. Onu da arabaya aldım. Giderken cipe albayın düğmesi düşmüş. Ertesi günü bizim albayı birliğe getirirken, albay düğmeyi arabada buldu. Bana-“ bu düğme kimin, kimi arabaya aldın.” dedi. Bende tanıdığım piyade albayını cip’e aldığımı söyleyince, niye aldın diye beni dövdü. Ertesi günü, albayın şoförlüğünü artık yapmam dediğim için, bir hafta hapse atıldım. Hapisten çıkınca, şoförlüğü yapacaksın dediler. Bende yapmam dedim. İstanbul da Beşiktaş kaymakamı İskilipli Süreyya Serbest vardı. Ona gidip durumu aktardım. Oda albayı tanıyormuş. Onunla görüştü, beni Beykoz’a aldırdı. Orada da şoförlük, araba tamiri, telefon tamiri yaptım. Her altı ayda bir Jandarmanın atışı vardır. Atıcılığı ben orda öğrendim.

1961 Yılında babama dedim ki “ Bana onbin lira ver, cip alacağım.” Oda bana otelde çalış dedi. Ben otelde çalışmak istemiyordum. İki bin beş yüz lirayı kefalet kooperatifinden aldım. Ali Küyük ile ortak cip aldık. Her gün sabah namazını kılıp cipin başına geçip çalışıyorum. Bir senede arabanın borcunu bitirdim. Borç bitince Ali Küyüğe-“ cipi ya al, ya bana sat.” dedim.  Cipe 14 bin liraya pazarlık ettim. Ama verecek yedi bin lira para yoktu.  Eve gidip, rahmetlik hanımımın altınlarını alıp geldim. İsmail Kayılı benim halamın oğlu idi. Fehmi Vahapoğlunun da eniştesi. Kayılıya - “ Benim altınları al, yedi bin liralık kısmını sat.” Dedim. Oda dedi ki- “Mustafa hanımının altınlarını satma. Yarın başına kakılır problem olur. Ben sana o parayı vereyim. Eline geçince bana getir.” Dedi. Ziraat bankasına gittik ve bana, hesabından para çekme yetkisi verdi. Ben onun hesabından para çekmedim. Kargıda Sadık Tuzcu vardı. Ona dedim ki;-” Benim yedi bin liraya ihtiyacım var.” Oda cevaben- Tamam ben İskilip e gelirim dedi. Sadık Tuzcu İskilip’e gelip, Tuzcu oğlunun dükkânına oturup paça yerken, bana haber gönderip oraya çağırmış. Bende haberi alınca, Tuzcu oğlunun lokantasına gittim. Birlikte oturup yemek yerken, masanın üzerine yedi bin lirayı koydu. Parayı alıp Mustafa Küyüğün dükkânına giderek,  parayı Mustafa Küyüğe verdim. Cipi Ali Küyükten devir aldım. Ben Sadık Tuzcunun borcunu da ödedim. Daha sonra üç senede iki cip daha aldım. Üç cipim oldu.

1960 İhtilal’ından önce İskilip’e belediye başkanı seçilecek. Tarım Bakanlığında çalışan, Ziya Şensesi bağımsızdan belediye başkanı seçeceğiz dediler. Ben o kadar faal çalışıyorum ki. 1956 yılında Ziya Şensese çalışıp, belediye başkanı seçtirdik. Ben daha askere gitmemiştim.

Benim üç çipim var. Osman Çorumlu istifa etti. Hilmi Genç belediye başkanı oldu. Bir gün polis gelip, yazıhanemin önündeki cipleri kaldırmamı söyledi. Bende- “Memur Bey, burası cip yazıhanesi. Ben buradan cipleri nasıl kaldırırım.” dedim. Oda-“ Baş Komiserin talimatı var, kaldıracaksınız.” dedi. Bende –“ Hangi yiğit kaldıracaksa, benim ciplerimi buradan kaldırsın.” dedim. Bunlar siyasi zorlamalar idi.

Bir gün Kemal Çarkacı ile Kocaali gelip-“ Mustafa Kestek Kurşunlu da kaza geçirip vefat etti.  Gidip cenazeyi alalım dediler. Gidip cenazeyi İskilip’e getirdik. Sonrada Kocaali,  İminalın Nuri ağa, Kemal Çarkacı- ” Kesteğin arabasını sen al.” dediler. Almam dediysem de almamı ısrar ettiler. Kısmette varmış aldım. Böylece akaryakıt işine başladım.  Bazen İzmit’e, bazen Mersine gidip mal alıp getiriyorum.

Senato seçimi geldi. Süreyya Serbesi Çorumdan aday yaptık. Otelin yanındaki odayı parti binası gibi donattım. Seçimlerde sadece İskilip’ten, Serbeste oy alabildik.

Süreyya Serbesin isteği üzerine, İskilip’ten Belediye başkan adayı arıyoruz. Mehmet Tatarın yanına gittim, seni aday yapalım dedim. Kabul etmedi. Kıraathaneye gittim, Tahtakılıç tavla oynuyor. Seni Süreyya Bey istiyor dedim. Önce tereddüt edip, Süreyya beyin yanına gitmek istemedi. Çünkü Süreyya beye borcu vardı, parayı isteyecek zannetti. Süreyya Beyi yanına gidince, Tahtakılıça başkanlığa adaylığı teklif etti. Tahtakılıç – “Parasının olmadığını, bu işin masrafının altından kalkamayacağını” bildirdi.  Ona- ”Seçim masrafını ben karşılayacağım. Başkanlığa seçilirsen altı ay içinde bana borcunu ödersin. Kazanamazsan harcadığım parayı istemeyeceğim” dedim. Yazıhane de şoförlere  “ Hepimiz Tahtakılıça çalışacağız. Masrafımızı seçilince alırız.” Dedim. 1968 yılında Tahtakılıçı başkan seçtik. İkinci döneme geldik. Tahtakılıç yine bağımsızdan aday oldu. 

 İkinci seferde bende, belediye meclisine girdim. Başkan vekili oldum. Tahtakılıç İskilip’ten ayrılınca, başkanlığa ben vekâlet ediyorum. Tahtakılıç Ankara’ya gitmişti.  Hacı Karanide otobüs yazıhanesini yapıyorum. Ankara ya telefon edip Tahtakılıça demişler ki-“ Çaloğlunu başımıza bırakıp gittin. Burada bu gereksiz iş yapıyor. Tahtakılıç hemen İskilipe dönerek, yapılan yazıhane binasını yıkmaya kalktı, yıktırmadım. Yeni seçim dönemi gelince Hocaliyi, Nuri ağa, Küyüğü aldım belediyeye gittik. Tahtakılıça – “ Senden başarılı bir çalışma göremedik.” dedim. Tahtakılıç-  Daha iyisini bulursanız onu seçin dedi. Bunun üzerine seçimde bağımsızdan aday oldum, 113 oy ile seçimi kaybettim. Hilmi Genç başkan seçildi. Üç yıl reislik yaptı, 12 Eylül de başkanlıktan aldılar. Mustafa Yelkovan ile Metin Kalyoncuyu İskilip’e başkan yaptılar.

Özal Başbakan olduktan sonra, Merzifon Top tepede Özalı karşılamaya gittik. 25.03.1984 seçimlerinde belediye başkanlığına aday olup, ANAP’TAN seçimi kazandım. Yapılan seçimde; yurt genelinde % 65 Belediye başkanlıklarını ANAP kazanmıştı. Ankara’da Arı sinemasında başkanlar toplantısı düzenlendi. Toplantıda söz alarak- “  Çarşının içindeki ortaokul binasının başka yere taşınmasını, çiftçi malları koruma parası sorun oluyor, bunu kaldırın.” dedim. Bu konuşmam Özalın hoşuna gitti, bana teşekkür etti. Belediye başkanlığına seçildim ama belediyede çöp kamyonu yok. Çöpler vaktinde alınmıyor. Belediyede 28 memur, 43 işçi kadrosu var. Belediyenin çok sorunu var. Su yetmiyor, jeneratör ile üretilen elektirik yeterli olmuyor. Ankara da İller Bankasında daire başkanı olan Şükrü Serdara giderek, Genel Müdürün yanına çıktım. Sorunlarımızı anlatınca Genel Müdür - ” Başkan Türkiye’nin senin gibi başkana ihtiyacı var.” Dedi. Suyun temini için genel Müdürden söz aldım.  Rıhtım yapmak için çalışıyorum. Enerji Bakanı diyor ki” İzmir’de bizim elektriklerde yanmıyor. Meclise guruba gidip, Özalı görmek için kapıda beklemeye başladım. Özal ile karşılaştığım da Özal elini sırtıma koydu-“ Atatürk barajını bitireyim, senin tüm istediklerini yapacağım.” Dedi.

MY- Özal ile özel hatıranız var mı?

MÇ- Özal beni seviyordu. Mecliste Milletvekili Ahmet Altıntaş ve Ahmet Soğancıoğlu ile oturup, Özal’ı bekliyorum. Mesut Yılmaz geldi, Özal’ın partiden çıkıp meclise geldiğini söyledi. Beklerken Özal meclise geldi. Sayın Başbakanım ben İskilip Belediye başkanı deyince “nerde o” dedi. Tokalaştık beni kucakladı. Ona dertlerimi anlattım.  Ben anlatıyorum, etrafta notları aldılar. Özal dedi ki-“ Çalık suyun yapılıyormuş, elektrik işinide halledeceğiz. Okul içinde sana 250 lira gönderiyorum bu işe de başla, kalanını sonra göndeririz.” Dedi. Onu İskilip’e davet ettim. 16 bin ilçe nüfusumuz vardı. Belediye hopörlerinden- “ çok değerli hemşerilerim. Türkiye’nin başbakanı ilk defa İskilip e geliyor. Hangi partiden olursan ol, belediyenin önüne gel.” Diye Özal’ın geleceğini duyurdum. Dolmaları yaptırdım. Gece saat 12 oldu ama kimse yerinden kıpırdamıyor, Özalı bekliyor. İskilip’e Osmancık’tan, Çorum’dan Çankırı’dan gelenler de oldu. Vali, Özal, ben Belediye den konuşmak için meclis salonundan çıkarken, bu arada top patlayınca Özal sarsıldı. Vali başkan ne oluyor deyince, bir şey yok şerefe top patlıyor dedim. Niye haber vermedin dediler. Özalı başkanlık koltuğuna oturttum. Bütün dertlerimi anlattım. Dokuz tane bakan var. Özal dedi ki- “ Çalığı mecliste görmek istiyorum. Ben Özal’dan Askeri malzeme üretim yeri istedim. Özal “ Sana on milyar lira vereceğim, fabrika kur.” dedi. Ankaradan 4-5 heyet geldi. Özalı konutunda bile görebiliyordum. Ben İskilip’in suyunu, elektrik konusunu hallettim. Belediye binasına ilave yaptım. Söke’ye gittiğimde yolların parke kaplı olduğunu gördüm. Oradan üç tane parke getirdim. İskilip’te parke üretip, yolları parke kapladım. Çarşı Camisine kalorifer yapmak için faaliyete geçtik. Vakıflar inşaatı durdurdu.

Kazım Oksay telefon ederek, başkan öyle yemeğini sende yiyorum dedi. Buyur bakanım dedim. Vatandaşı belediyenin yanına çağırdım. Kazım Oksay’a –“ Ruhsat alınmadığı için inşaatı durdurduklarını.” Söyledim.  Kayseri bölgeye gittim. Komisyon toplandı. Profesörler dedi ki-“ Tarihi camiye kalorifer yapılır mı? ”

Bende dedim ki-“ Sayın profesörler bizim memleket soğuk. Caminin ısınması için dört tane soba kurulması, her taraftan boru geçmesi lazım. Camide soba devrilir, borular etrafa saçılırsa ne olur?” dedim. Bölge müdürü dedi ki-“ başkan bir dışarı çık.” Dışarı çıkınca müdür yanıma gelip bunlar şu parayı yatırmanı istiyorlar. Bunu yatır bu iş olsun bitsin dedi. Bende olur dedim. Mehmet Atar bu parayı nereden bulacağız başkan dedi. Bende olsun, gerekirse cebimden karşılarım dedim. Bize kalorifer onayını verdiler, böylece çarşı camisinin kaloriferini tamamladık.

Özal bize İskilip e bir fabrika kur, ben onmilyar lira göndereyim dedi. İskilip te toplantılar yaptık. Nasıl bir fabrika yapacağımızı kararlaştırıp, Özal’ın söylediği fabrikayı kuramadık. Şirket kurup vatandaşların katılımını sağlayamadık.

MY- Sayın başkan Genç nesil e bir mesajınız var mı?

MÇ-Genç nesil e söyleyeceğim önce dürüst olmalarıdır. Ticari hayatta bu çok önemlidir. İskilip’te halen nerde bir sorun varsa, iki ortak arasında problem varsa çözmek için beni çağırırlar.

İkincisi çalışkan olmalarıdır. Ben çalıştım. Mersin, Kocaeli, İzmir’den İskilip’e gece gündüz demedim, akaryakıt taşıdım. Gelirken de iki paket sigara içiyordum. Ciğerleri mahvettim. Bırakalı 2,5 sene oldu ama halen sigaranın verdiği rahatsızlığı çekiyorum.

MY-Bu güzel sohbet için size teşekkür ediyorum.

MUSTAFA YOLCU

 

 

 

Bu yazı 3021 defa okunmuştur .

Son Yazılar