İSKİLİP'TE DÜĞÜN ALAYI
Mustafa Yolcu

Mustafa Yolcu

İSKİLİP'TE DÜĞÜN ALAYI

26 Aralık 2016 - 21:03

 

İSKİLİPTE DÜĞÜN ALAYI

İskilip’te düğünler Cuma günü akşamı başlar, pazar günü gelin oğlan evine getirilince sona erer.

Bu zaman içinde DÜĞÜN ALAYI cumartesi günü öyleden sonra ve akşamı, Pazar günü de gelini almak için kız evine gider gelirdi.

Düğün alayının önünde davul zurna, köçek, düğün devesi tabir edilen deveye benzer şamata, kılıç oynayan iki kişi bulunurdu. En basit düğünde davul zurna olur, diğerleri düğün sahibinin maddi gücüne göre oluşurdu. Bazı düğünlerde davul zurna ikişer tane olurdu.

Önde davul zurna ve değerleri, bunların arkasında hanımlar en geride de erkekler düğün alayını takip ederler.

Davul zurnanın nağmesine takılan çocuklar, düğün alayının her yerinde olur, alayla birlikte gidip gelirdi.

Düğün alayının kız evine gidip gelmesi epeyce zaman alır, kız evinde kalınan en uzun zaman, Cumartesi akşamı olurdu.

Akşam düğününde kadınlar kendi başlarına ayrı bir yerde eğlenir, erkeklerde dışarıda oynayarak, halay çekerek, oyun çıkartma denilen şamata ile eğlenirdi.

Kız evine gidildiğinde erkeklere kolonya ile lokum ikram ediliyordu.

Bizim mahallede Hanönü Camisi ile Hindolu gilin evinin önünde cirit oynamışlardı.

Yaklaşık 5–6 atlı kişi at üzerinde birbirlerine cirit denen sopayı atıyor, yere düşen sopayı at üstünde yerden alıyorlardı. İlk kez cirit oyununu burada seyretmiştim. Ama köylerde daha sık oynarlarmış.

Cirit oynanırken davulcular ara sıra davul çalıyordu ama kimsenin davul zurna umurunda olmuyor, orada bulunan her kez merakla cirit oyununu seyrederdi. 

Yaklaşık 1962 yılı idi.

Evimizin önünde dururken, çarşıdan davul zurna sesi geldiğini duydum.

Evimizin yanında cami, camiden sonra Akçay deresi, ondan sonrada çarşı var.

Davul zurna sesini işitince evin önünden, düğün alayını seyretmek için çarşıya gittim.

Düğün alayı, ulaş tepe mahallesinden geliyordu.

Şamatalı bir düğün alayı idi. En önde iki kişilik kılıç oynayanlar, arkasında düğün devesi, Kaleli meşhur köçeği, davulu zurnası, kadınlar ve en arkada da erkekler vardı.

En çok tantana da düğün devesinde olurdu. Deve sağa sola insan gurupları üzerine saldırır, insanlarda deveden kaçar, yol boyunca bu olay böyle devam ederdi.

Diğer çocuklar gibi bende düğün alayının peşine takıldım. Bu durum aynen “fareli köyün kavalcısı” hikâyesine benziyordu. Çocuklar davul ve zurna sesinin peşine takılıyordu.

Konağın önünden, parkın yanından, meydan köprüsünden sağa dönen düğün alayı meydan çayı kenarından, Tosya yoluna doğru gitmişti.

O yaşta meydan köprüsüne kadar İskilip’i biliyor, ondan sonrasını pek tanımıyordum.

Düğün alayında tanıdığım insanlar ile çocuklar vardı. Tanıdığım insanların olması bana güç veriyordu. Ama alay durmak bilmiyor habire ( devamlı ) gidiyordu.

Isıtma pınarı, Mutafların başı derken Pazarbaşını vardık.

İskilip bitmişti artık. Evler sona ermiş bahçeler başlamıştı. Düğün alayı daha nereye gidecekti?

Düğün alayına takıldığıma pişman olmuştum. Çevreyi bilmiyordum. Geri dönsem yalnız başıma korkuyordum.

Nasıl olsa düğün alayı geri dönecek, çarşıdan geçecekti. Bende alayla birlikte gider geri dönerdim.

Düğün alayı devam ederek, Tosya yolundan Uludere ye doğru gitti. Bahçelerin içinden geçen yoldan bir süre gittikten sonra, yoldan sağa Uludere tarafına döndük.

Meydan çayı gürül gürül akıyor, insanlar karşıya nasıl geçeriz diye bakıyordu.

Köprü yapılmamıştı. Çaydan geçerek Uludere ye gidiliyordu. Akan çay suyunun içine taşları dizmişler, taşlara basılarak karşıya geçiliyordu.

Nihayet Uludere mahallesinde kız evine geldik. Kadınlar kadınlara ayrılan yere gitti. Erkeklerde sokakta hazırlanan iskemlelere oturdu.

Uludere Mahallesi davul zurna sesi ile inliyordu. Sokakta oynanıyor, deve oraya buraya gidiyor, köçek geriye köprüye yatarak, yerden ağzı ile para alıyordu.

Biran önce düğün bitsin, geri dönülsün istiyordum. İnadına davul zurna birbiri ile yarışıyor, düğün devam ediyordu.

O sırada baktım birisi tokalaşıp düğünden ayrılıyor. Düğünden ayrılan, Kale boğazı mahallesinden muavinlik yapan Ahmet’ti. Kendisini tanıyordum. Küçük kardeşi ile birlikte aynı sınıfta okuyorduk.

Biraz uzaktan onu takip ederek yürümeye başladım. Pazarbaşına gelince, o çayın sol tarafından gitmeye başladı. Bende çayın sağ tarafından onu takip ederek yürüyordum.

Isıtma pınarını geçince, evlerinin önünde oturan kadınlardan birisi bana  bağırdı-   “ Oğlum sen hangi mahalledensin, kimin oğlusun.”

Cevap verdim – “ Sıyrıncak (Hacıpiri) mahallesinden, Çorumlu oğlu gildenim”

Kadın-“ Oğlum ta burada sen ne arıyon, hadi eğlenme hemen evine git” dedi.

Hiç cevap vermeden yoluma devam ettim. Baktım muavin Ahmet’te epeyce uzaklaşmış.

Bu arada Büyük taş mahallesine de gelmiştik. Buraları gelirken tanımıştım. Artık rahatlamış, Meydan köprüsüne ve çarşıya yaklaşmıştım.

Meydan köprüsünden sola dönerek çarşıya gelip, parkta bulunan kanepelerden birine oturdum. Hem yorulmuş, hem de strese girmiştim. Artık rahatlamıştım.

Parkta otururken kendi kendime bir karar aldım.

“Artık akrabalarımın dışında hiçbir düğün alayına katılmayacaktım.”

Hani derler ya bir musibet, bin nasihat tan evladır.

İskilip’te de birçok şey değişti. Şu andaki nesil düğünlerde cirit oynandığını, kılıç oynayan ekibi, düğün devesini bilmezler. Düğün evine artık araba ile gidip geliyorlar.

Çocuklar yine davul zurnanın nağmesine takılıp, düğünün peşinden gitmek isterler. Zaman değişse de çocuklar aynı çocuk.

 Mustafa Yolcu- Ankara

 8.1.2010

Bu yazı 2614 defa okunmuştur .

Son Yazılar