İSKİLİPLİ İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİ
Mustafa Yolcu

Mustafa Yolcu

İSKİLİPLİ İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİ

18 Ocak 2017 - 18:12

İSKİLİPLİ İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİ- 29 EKIM 2008 ÇARŞAMBA

DÜZENLEYEN: YUNUS EMRE ERDOĞAN ( Lisans tezi)

İbrahim Ethem Gerçek oğlu 1303 Rumi yılında (1887) Çorum’un İskilip ilçesi Büyüktaş mahallesinde dünyaya gelmiştir. Babası Ahmet Efendi İskilip’in yerlilerinden Kadıağalar ( Kadıoğlu) lakabıyla bilinen tanınmış bir ailenin mensubudur. Annesi Emine Hanım “Sülale-i Tahir edendir” Soyu Hz. Hüseyin’e dayanır.

Bu bahtiyar ana baba gördükleri bir rüyadan mülhem olarak çocuklarına İbrahim Ethem adını vermişlerdir.

İbrahim Ethem hazretleri Ahmet Efendi ve Emine hanımın en büyük çocuğudur. İbrahim Ethem hazretlerinin Zahide Leblebici, Zeynep Karaman, Mehmet Gerçek oğlu adlarında üç kardeşi vardır. Baba bir anne ayrı en küçük kardeşi ise Bekir Gerçek oğludur.

İbrahim Ethem hazretlerinin Şerife Hanım ile olan tek evliliğinden beş çocuğu olmuştur. İlk çocukları Cemalettin adında bir erkek çocuk olup küçük yaşta vefat eder. Bu ilk çocuklarından sonra Ubudiyye ve Meliha ismini verdikleri iki kızları olur. Daha sonra Ali Rıza ve Ahmet Burhaneddin adında iki oğulları dünyaya gelir. Bu dört çocuğu da halen hayattadır.

İbrahim Ethem hazretleri, daha çocukken kendisini Allah yoluna ve ibadete vermiş, veliliğe ermiştir. 4-5 yaşlarında iken namaz kılmaya başlamıştır. Çok genç yaşlarında devamlı bir manevi huzur içinde, ilahi aşkın sarhoşluğu ile mest ve müstağrak yaşadı. Bu hal namaz kılarken de devam ettiğinden “ Ya rabbi. Bu hali benden namaz kılarken al, sonra tekrar iade et “ derdi.

Efendi’nin bu mest hali validesini endişelendirir. Oğlunun deli olacağı düşüncesine kapılır. Annesinin bu düşüncelerini fark eden efendi hazretleri “ oğlun deli değil veli olacak “ diye içinden mukabele edermiş.

İBRAHİM EDHEM HAZRETLERİNİN TAHSİL HAYATI:

İbrahim Ethem hazretleri daha küçük yaşlarda ilme merak sarmıştır. Sekiz yaşındayken “ Delahül Hayrat” adlı eseri okumaya başlamıştır. Eserin feyzinden cezbe haline geldiği görülürmüş.

Zahiri ve batini ilimleri bünyesinde toplayan İbrahim Ethem iyi bir medrese tahsili görerek şeri ilimleri, bir şeyhin terbiyesinden geçerek de manevi ilimleri tahsil etmiştir.

Efendi hazretleri medreseye devam ederek Müderris Mehmed efendi’den icazet alan, ledün ilmini şeriat ilmiyle birleştirerek “ Zülcenaheyn “ ( çift kanatlı olan) genç veli bu yolda kendilerinden faydalandığı Enbiya- Zade Mehmet Hilmi ve müderris Mehmet efendi gibi üstatlarına hayatları boyunca canı gönülden hizmet ve yardımdan geri durmamış, dua ve himmetlerini almıştır.

Gençliğinde Allaha olan aşkı ve ibadete olan düşkünlüğünden dolayı sürekli ibadet etmek isteyen ve geceleri uyumaktan şikâyet eden efendi hazretleri bu durumu şöyle anlatıyor; Ya rab, neden geceyi yarattın sanki? Uyumayıp hiç durmadan sana ibadet etseydik derdim.

Ancak medreseye başladıktan sonda, Kur’an la olan meşguliyeti neticesinde gecelerin yaratılmasının hikmetini anlamış ve bu düşüncesinden vazgeçerek Allah’ın her yaptığının hikmetli ve yerinde olduğunu teslim etmiş ve tevekkülünü derinleştirmiştir. Son zamanlarında bazen uyuklar oluşunu gençliğindeki bu hadise dolayısıyla kendisine ilahi bir işaret olduğunu belirtmiştir.

İskilip’te ve Kastamonu’da uzun yıllar medrese tahsili gören İbrahim Ethem, Cıncıllı Mehmet hocanın ders halkasında bulunmuştur.

İskilip’te Şeyh Ethem diye bilinen İbrahim Ethem hazretleri, Gümüşhaneli ve Seydişehirli gibi büyük veliler ile görüşmüş olan büyük mutasavvıf Fazlullah Rahime’den Mesnevi dersi almıştır.

İbrahim Ethem hazretleri, gençliğinde Mesnevi’yi okumayı çok istemiş, bunu kendisine okutacak ehil insanlar aramıştır. İbrahim Ethem hazretleri Allaha yalvararak ” Ya rab. Eğer bana mesneviyi okutacak kimse kalmadı ise, sen öyle bir kimse yarat. Sen her şeye kadirsin allahım “ diye dua eder.

Bu sıralarda İskilip’in mal müdürünün kayın pederi olan büyük mutasavvıf Fazlullah Rahimi hazretleri İskilip’e gelir. İskilip’te vakit namazlarını kıldığı Ulu caminin müezzinine :” oğlum buralarda sohbet yapılabilecek bir Allah dostu yokmu? “ diye sorar. Müezzin efendi Fazlullah Rahimi’yi tanıdığı meşahıyla görüştürür. Efendi bunların yeme içme şeyhi olduğunu, kendisinin ise gönül ehli birisini aradığını söyler. Müezzin efendi: “ Buralarda İbrahim Ethem adında genç bir şeyh daha var. İsterseniz sizi onunla görüştüreyim “ der.

Fazlullah Rahimi Hazretleri teklifi kabul eder. Müezzinle birlikte İbrahim Ethem hazretlerinin evine gelirler. Fazlullah Rahimi Hz. Kapı açılıp İbrahim Ethem efendiyi merdivenin başında görünce müezzine “ ben aradığımı buldum “ diyerek gitmesini işaret eder. Fazlullah Rahimi yukarı baka baka merdivenleri çıkar. Efendi ile karşı karşıya gelince onu tepeden tırnağa kadar süzer; iki elini sonuna kadar açarak “ ohh işte ben böylesini arıyordum” diyerek Ethem efendiye muhabbet ile sarılır.

Bir süre konuşup görüştükten sonra Fazlullah Rahimi, Ethem efendiye “ Ben sana Mesneviyi okutmaya memurum, yalnız bana asla itiraz etmeyeceksin, hiç bir izahıma mukabelede bulunmayacaksın.“ der. Efendi ne zamandır arzuladığı şeye kavuşmuştur. Memnuniyetle “ tabi efendim “ mukabelesinde bulunur.

Okumaya başlarlar. İlk başlarda Fazlullah Rahimi’nin beyitleri şerh ederken verdiği manalar, efendinin hiç içine sinmez. Hep itiraz edesi gelir, kendisini zor zabdeder. Fakat zaman geçtikçe bu manalara kalbi yatışır, ruhu alışır. Aradan altı ay geçer. Mesnevinin son kısımlarına yaklaşmışlardır. Bir gün mesnevinin anlaşılması zor bir beyit’in olduğu noktaya gelip dururlar. Ethem hz. bu beyit hakkında “ efendim, buna şöyle bir mana verilebilir mi? “ demesi ile birlikte Fazlullah Rahimi birden bire susar, öylece kalır ve daha sonra “ tamam! Artık benim vazifem bitti! “ der. Ethem efendinin “” aman efendim ben öyle demek istememiştim, beni bırakıp gitmeyin” gibi çabaları sonuç vermez. Mesnevi dersi nihayete erer.

Ayrılık vakti geldiğinde, Fazlullah Rahimi hz. Ethem efendiye şunları söyler: “ oğlum ben bu asırda yaşamış beş büyük veli ile görüştüm. Beşincisi sensin. Sen zamanın feridi ( teki ) olacaksın. Tuttuğun bu yolun en yüksek mertebesine ulaşacaksın.” İbrahim Ethem hazretleri bu müjdeyi daha önce rüyasında Gavs-ı Azam’dan da ( Abdulkadir Geylani’den ) almıştır.

Mesnevi zevkine eren İbrahim Ethem hazretleri, sohbetlerinde Mevlana’dan beyitleri okur ve açıklamasını yaparmış. Ayrıca efendi Farsça ve Arapça’ yı iyi bilirmiş.

YAŞADIĞI YERLER VE İRŞAT FAALİYET’LERİ :

İbrahim Ethem hazretleri çocukluk ve gençlik yıllarını İskilip’in Büyüktaş mahalle’ sindeki iki katlı ahşap bir evde geçirmiştir. Bu ev oldukça büyüktür. Aynı zamanda tekke olarak kullanılmaktadır.

Evde misafirsiz gün geçmezdi. Kimi efendiyi görmek, kimi intisap etmek için, kimi sohbete katılmak için, görüp duasını almak için çeşitli vilayetlerden akın akın buraya gelirdi.

İbrahim Ethem hazretleri yaşadığı çevrede çok sevilen, güvenilen, inanılan ve hükmüne razı olunan bir insandı. Bu sebeple toplumsal barış ve huzurun sağlanmasında önemli bir yere sahipti.

İbrahim Ethem hazretleri gerek toplumsal huzuru sağlamak, gerek İstiklal mücadele’sine halkı teşvik etmek, gerekse irşat vazifesini yapmak üzere çeşitli vilayetlere ziyaretlerde bulunmuştur.

İbrahim Ethem hazretleri; milli Mücadele’nin başladığı sıralarda Çubuk ve Kızılcahamam taraflarına irşada gelmiş bulunmaktadır. Ankara vali vekili Yahya Galip Kargı ile o zaman Ankara müftüsü olan Rıfat Börekci’nin daveti üzerine Ankara’ya gelip kendileri ile görüşmüş sonra dönmüştür. Yayılma istidadı gösteren isyan kımıldanmalarını yumuşak ve tesirli öğütleri ile derhal yatıştırdığı ve halkı milli Mücadele’ye iştirak ettirdiği gibi; düşman istilasından korkanlara ’da düşmanların bozulup gideceklerini haber vererek büyük bir kuvvet ve sükunet kaynağı olmuştur. O Milli Mücadelemizin adı bilinmeyen sayısız kahramanlarından birisidir.

Milli Mücadelenin başarıyla sonuçlanmasından sonra Ethem efendiye Hacı Bayram Dergâhı Postnişinliği tevcih edilmek istenilmişse de kabul etmemiş ve serbestliği tercih etmiştir.

Menemen hadisesinden sonra, olayın failleri bulunması için kurulan İstiklal mahkemesinin yanlış bir kararı ile İbrahim Ethem hazretleri tutuklanır ve Çubuk hapishanesinde üç ay kalır. Ethem efendi hamd ile irşat vazifesine burada da devam eder. Üç ayın sonunda Atatürk’ün durumdan haberi olur. Ankara valisi ve Emniyet müdürü ne kızarak “ efendiyi derhal serbest bırakmalarını, onun İstiklal harbinin kazanılmasında çok büyük hizmetlerinin olduğunu “ söyler. Bunun üzerine efendiyi hemen serbest bırakırlar.

Atatürk, Ethem efendi ile görüşmesinde ona gayrimenkul ile makam vermek teklifinde bulunmuştur. Bunları kabul etmediğini görünce bir tekke açma teklifinde bulunmuş, Efendi hazretleri ise teklifleri kabul etmemiş ve:“ İstemem Paşam, ben tekkelerin kapatılması için dua ediyorum, çünkü tekkeler iyice bozuldu, amacından saptı “ cevabını verir.

Gayrimenkul ve makam tekliflerine ise: “ Olmaz paşam, kabul edemem. Fakirin burada zerre kadar emeği yok. Milletin malını, hakkını, hak etmediğim bir şeyi nasıl kabul ederim. Hak etmediğim bir şeyi de sizde bana veremezsiniz demiştir. Ethem efendinin bu cevabı Atatürk’ü sevindirir. Efendinin bu hediyeleri kabul etmemesi karşısında hayretler içinde kalan Atatürk ; “ Madem öyle ben sana bir izin belgesi vereyim. Sen Türkiye’nin neresinde olursa olsun istediğin gibi faaliyet göster. Kimse sana dokunamaz “ diyerek mukabelede bulunur.

Daha sonraki değişik zamanlarda da Atatürk tarafından köşke çağrılarak kendisi ile dini konularda görüş alış verişinde bulunulmuştur. (1)

Milli mücadele yıllarından bu yana Ankara’ya sık sık gelen Ethem efendi 1951’de Ankara’ya geldiğinde buraya yerleşmeye karar verir. M. Asım Köksal beyin teklifi ile Keçiören’de bir arsa satın alır. Buraya üç katlı bir ev yaptırarak yerleşir. Asım Köksal beyde kendi arsasına bir ev yaptırarak Ethem efendiye komşu olur.

Efendi hazretlerinin İskilip’teki yaşam tarzı 1963 senesine rastlayan vefatına kadar bu evde aynen devam eder.

SİYASET HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ:

İbrahim Ethem hazretleri günlük yaşantısında, mecbur kalmadıkça ehli dünya ile sohbet etmekten ve beraber olmaktan uzak dururdu. Dedikodu ve gıybet yapılan meclislerde oturmazdı.

Efendi hazretleri bir Cuma günü Hacı Bayram’da Said Nursi ile karşılaşır. Said Nursi’ye ; “ Evlen, otur, mazbut bir hayatın olsun. Hükümetle uğraşma, ibadetine devam et.” Diyerek tavsiyede bulunur. Said Nursi “ hapishaneden çıkamıyorum ki, halimi görüyorsun. Nasıl evleneyim.” cevabını verir.

Adnan Menderes’in kurduğu partide aktif olarak çalışan bir müridi İbrahim Ethem hazretlerini ziyarete geldiğinde efendi hazretleri ona yaşadığı bir olayı şöyle anlatır. “ oğlum; geçen hafta Çankırı valisi ile Celal Bayar beni ziyarete geldiler. Seçimleri kazanmak için fakirin dua etmesini istediler. Bende İnşallah dedim. Onlar gittikten sonra iki halk partili geldi. Onlarda aynı istekte bulundular. Ben yine İnşallah dedim. Onları’ da gönderdikten sonra ikindi namazını kılıp, şöyle dua yapmayı düşünüyordum; Allah’ım hayırlı olanını ihsan et. İkindi namazını kılıp selam verir vermez aniden iki koluma iki kuvvet çullandı. Beni yüz üstü kapaklandırdılar. Yerimden kımıldayamıyordum. Ter içinde kalmıştım. Ölecek gibi oldum. Görmediğim bir el önüme bir ağaç tomruk koydu. Bir testereyi elimin üzerine koyarak şuradan mı keselim, şuradan mı keselim diye testereyi elimin üzerinde gezdiriyordu. Testerenin dişleri tenime batıp çıkıyordu. Önümde yere yakın bir pencere vardı. Zoraki başımı kaldırıp pencereden ufuklara bakar gibi oldum. Tam o sırada, Peygamberimiz ( S.A.V.) mübarek elleri ile işaret ederek; “ Bırakın bu kadarı Ethem’e yeter” dedi. O iki kuvvet ellerini üzerimden çektiler. Yavaş yavaş doğrulur gibi yapıp, sağ tarafıma baktım ki ne göreyim! Seyyid Abdul Gadir Geylani Hazretleri, sol tarafıma baktım ki Seyyid Ahmet Rufai Hazretleri dikiliyordu. Abdul Gadir Geylani hazretleri sert bir şekilde; “ oğlum, sen kime dua edecektin ?” deyip ikisi de gözden kayboldu. Tam kırk gün gece – gündüz ağladım. Az kalsın velayet elimden alınacaktı. Sen nasıl oluyor da bizzat politikanın içine giriyorsun diye beni uyandırdılar.

İbrahim Ethem hazretleri bir müridine: “ 27 Mayıs ihtilal’ından sonra, Adnan Menderes’in idam edilmemesi için gece, yüce alah’a duada bulunduğunu ifade ederek; şöyle devam ediyor. Ey Allah’ım Adnan senin Habib’inin atalarından birinin ismi. Onun hatırına Adnan menderes kulunu kurtar, onu bağışla, diyerek duada bulundum. Yüce rabbim kalbime; Kulum onun şehit olmasını, ahirete temiz gelmesini istiyorsan dua etme. Ben onu şehit yapacağım. Onun büyük bir hatası var. O hatanın affedilip temizlenmesi için, şehit olabilmesi için idam edilmesi gerekir. Fakir’de emr-i ilahi’ye boyun eğerek; Ya rabbi sen daha iyisini bilirsin dedim.

İbrahim Ethem hazretleri ile Atatürk arasında şöyle bir olay geçer: Atatürk İbrahim Ethem hazretlerini yanına çağırtır ve ona; “ Sen ne iş yaparsın?” diye sorar. Efendi hazretleri de hiç fütur etmeden; “ Paşam ben şeyhlik yaparım “ der. Atatürk “ Nasıl şeyhlik yaparsın, insanlara ne anlatırsın.” diye sorar. Efendi hazretleri “ İnsanlara doğruyu söyler, İslam’ın hükümlerini öğretir, Allah ve Resulünün istediği gibi yaşamalarını tavsiye eder, onlara zikir yaptırırım.” diye cevap verir. Peki, başka şeylere karışmaz mısın? Mesela devlet işleri, siyaset gibi şeylere.Efendide “ hayır Paşam. Ben öyle şeylerden anlamam. Bu gibi şeyler sizin işinizdir. Benim işim budur” der.

TASAVVUF ANLAYIŞI:

İbrahim Ethem hazretlerini gören ve tanıyan herkes, insanı hemen tesiri altına alıveren manevi heybetinden ve kendisi ile tanışan herkesi sarıveren sevimliliğinden bahsederler. Efendi’nin şahsiyeti ve vakarı karşısında her türden ve her kimlikten insan, ona ister istemez hürmet eder, sayısız insan onun sayesinde hidayete erer.

M. Asım Köksal, efendi hazretlerinin evindeki bereketi şu şekilde anlatıyor; “ Efendi’nin evine her zaman ziyaretçiler gelir, efendide onları daima en iyi şekilde ağırlamaya çalışırdı. Sofrası her zaman misafirler ile dolu olurdu. Ortaya bir miktar yiyecek gelir, ben “ acaba bu yiyecekler misafirlere yetecek mi? “ diye merak ederdim. Yemekler yenir ve doyulur, fakat sofradaki yiyecek pek azalmazdı.

Efendi hazretleri ders halkasına katılanlara şöyle derdi: “ Tasavvufa intisaplı olduğumuzu ne kadar gizli tutarsak o kadar iyi olur. Hatta evdeki hanımımız dahi bilmese daha iyi olur. Maneviyatımızı ne kadar gizlersek o kadar çabuk ilerler, yükselir ve derecemizi artırırız. Manevi hallerimizi gizlemezsek bu halleri taşıma gücü ve kuvvetini kazanamayız. Dışarı sızdırırız, manevi halimizi kaybeder daha ileri gidemeyiz. Bu sebepten dolayı keramet gösterme gibi olağanüstü haller görüntüsünü büyüklerimiz hoş görmemişler, müsaade de etmemişlerdir. Bizler ancak yokluk duygusu içinde, devamlı kalbimiz kırık, gözümüz yaşlı bir halde yüce Allah’a tevazu ve niyazda bulunarak Rıza-i ilah-iye’sini kazanmak için çaba göstereceğiz.

İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİ’NİN M. ASIM KÖKSAL İLE TANIŞMASI:

1951 Yılında Ankara’nın Cebeci semtinde oturmakta olan Pakize Hanım ( İbrahim Etem Hazretlerinin akrabası) , evinde mübarek bir insan olduğunu söyleyerek karşı evdeki komşusu Asım beyi evine davet eder. Davete icabet eden M. Asım Köksal bir kış günü efendi hazretleri ile karşılaşır. Oda küçük, sobalı ve basıktır, ancak içeri girer girmez Asım Köksal’ı büyük bir huzur ve ferahlık hissi kaplar. Efendinin huzurunda büyük bir manevi saadet duyar, daha ilk görüşmede, kalbinde ona karşı muazzam bir sevgi ve bağlılık duygusu belirir. Maneviyat ve muhabbet dolu beraberlik geç vakitlere kadar sürer.

Komşunun evinde efendi hazretleri ile Asım Köksal’ın buluşmaları 6-9 ay kadar sürer. Her gün geç vakte kadar başka birinin evinde oturmak sebebi ile Asım Efendi doğal olarak utanır ve sıkılır olmuştur. Yine bir gece evden ayrılırken yine bu his içindedir. Bu sırada efendi hazretleri elini omzuna koyar ve :” oğlum! Benim burada ve bu evde ne işim olduğunu zannediyorsun? Ben manevi bir işaretle, seni yetiştirmek için İskilip’ten Ankara’ya bu eve geldim. Sen buraya sıkılmadan her gün geleceksin.” buyurur.

Asım Köksal, İbrahim Ethem hazretlerine karşı derin bir muhabbet duymaktadır. Ancak gönlünde bir velinin muhabbeti daha vardır ki o da M. Sami Ramazan oğlu hazretleridir. Bu iki veli den hangisine intisap edeceğine bir türlü karar veremez. İstihare yapmaya karar verir. İstihareden sonra İbrahim Ethem hazretlerine intisap eder. Efendi hazretleri 1951’de Ankara’ya yerleşir. Böylece Asım bey 12 sene boyunca efendi hazretlerinden ders alır.

Bir gün İbrahim Ethem hazretleri, Asım bey’e ;” oğlum! Bende her fani gibi bu dünyadan gideceğim. Ben vefat edince yerime sen geçeceksin. Vazifeyi sen yürüteceksin.” der. M. Asım Köksal:” Efendim, malumunuz ben çok meşgul bir kimseyim. Resmi ve ilmi çalışmalarım var. Eğer uygun görürseniz, ihvan kardeşlerimizden birisi uygun olur mu?” deyince efendi:” Oğlum bu benim elimde olan bir şey değil. Bana manen böyle emredildi.” Cevabını verir. Bunun üzerine Asım Köksal sukut etmek zorunda kalır.

İbrahim Ethem hazretleri, Dursun Güler beye şunları anlatmıştır. “ Oğlum Yüce Allah beni İskilip’ten Ankara’ya Asım Köksal’ı yetiştirmek için gönderdi. O çok güzel bir şekilde yetişti. Kendisinde üç güzel özellik vardı: İlim sahibi olması, cömert olması, güzel ahlak sahibi olması. Bu özellikleri olmayan kimse mürşit olamaz.

Kendisi çok zor imtihanlardan geçti. Bu imtihanlar sonunda üzerimizdeki görevin ona verilmesi işaret edildiğinden bir gece kendisine ‘ hilafet duası ‘ yaptık. Dua sonunda M. Asım Köksal yanıp tutuşmaya başladı. Bu hal kendisinde iki sene devam etti. Halk arasında hakk’a vuslata erdirildi. Dışı halk ile içi tamamen maneviyatla dopdolu olarak ‘ Halvet Der Encümen’ şeklinde yetişti. Görev kendisine verildi.

Asım Köksal, İbrahim Ethem hazretlerinin vefatına kadar 12 yıl boyunca yanından ayrılmadı. Bütün sıkıntılarını, efendi hazretlerinin tavsiye ve dualarıyla üzerinden attı. Efendinin maddi ve manevi sohbetinde yetişti, olgunlaştı ve kemale erdi.

İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİNİN VEFATI:

Hayatının tamamını, gönüllere Allah ve Peygamber sevgisini aşılamak, ibadet zevk ve neşesini tattırmakla geçiren bu büyük veli, bu büyük ve kamil insan; 1382 yılı ramazan’ın 11’ine rastlayan 6 Şubat 1963 Çarşamba günü, acil tedavi için kaldırıldığı Ankara hastanesinde, teyemmüm ederek akşam namazını ima ile kıldıktan sonra Allah diye zikir çekerek dünyamıza gözlerini kapamıştır.

Efendinin vasiyeti üzerine cenazeyi veliyullahtan bir zat olan Kasım efendi yıkar.

Kasım efendi;” İbrahim Ethem hazretlerini yıkarken, evinde başucunda bulunan on iki kişinin orada da hazır bulunduğ unu ve efendi’yi kabre koyup üzerini örtünceye kadar on iki Piran Hazerat’ı başından ayrılmadı.” diye yaşadıklarını anlatmıştır.

Perşembe günü ikindi namazını müteakip Hacı Bayram camii’nde cenaze namazı kılındı. İbrahim Ethem hazretleri Ankara’daki Asri mezarlığın 194 ada, 176 parselinde bulunan mezara defnedildi.

Gasledilirken ve defnedilirken yanında bulunanlar efendi hazretlerinden buram buram gül kokularının yayıldığını söylüyorlar.

Kabri başına Asım Köksal efendi tarafından şöyle yazılmıştır:

Meftun burada kamil insan

Mensup-i şah-i Gavs-i Geylan

İbrahim Ethem İskilipli

Allah deyip etti azm-i Yezdan

 

KAYNAKLAR:

- Eraydın, Selçuk Tasavvuf ve tarikatlar

- Pakalın, Mehmet Zeki Osmanlı tarih deyimleri ve terimleri sözlüğü

- Şamil İslam ansiklopedisi

- Öztürk, Prof. Dr.Y. Nuri tasavvufun ruhu ve tarikatlar

- Kara, Mustafa tasavvuf ve tarikatlar tarihi

- Köksal, A.Cüneyt M. Asım Köksal hayatı ve hatıraları

- Güler, Dursun İskilipli İbrahim Ethem Gerçekoğlu Hz.( basılmamış eser)

- Köksal, M. Asım “ Kaybettiğimiz Kamil insan İbrahim Ethem”

- Gerçekoğlu’nun mezarı başında - Diyanet aylık ilmi dergi C.2, S. 3-4

- Altundaş- Hayrani, tasavvuf tarihi ist. 1991

- (1) torunu İzzettin Galip Karaman

Mustafa Yolcu- Ankara

28.10.2008

Bu yazı 4463 defa okunmuştur .

Son Yazılar