BELEDİYE HATIRALARI
Mustafa Yolcu

Mustafa Yolcu

BELEDİYE HATIRALARI

18 Haziran 2019 - 01:30

BELEDİYE HATIRALARI

1984 Yılın da, Keçiören Belediyesi İmar Müdürlüğünde göreve başladım. Yapı Kontrol Müdürü ve İmar Müdür Muavini idim.

İnşaat Mühendisi olarak, imar apayrı bir konu idi. Ada, parseli imar terimlerini, hele belediyeciliği hiç bilmiyordum. Müdürlükte işleri yürüten, Ankara belediyesinin eski elemanları idi.

Müdür olmama rağmen, bir ay süre odamda oturmadım. Elemanlarla birlikte olup, işleri öğrenmeye, belediyeciliği tanımaya çalıştım. Eski elemanlar vatandaşa tepeden bakıyor, çaktırmadan da olsa belediyecilik raconunu uyguluyorlardı. Ben belediyecilik çırağı olarak işlere müdahale etmiyor, uzaktan izliyordum. Bu arada kaynak ve literatür toplayarak, konuları öğrenmeye çalışıyor, kendimi tamamlıyordum.

Bir cumartesi günü, Keçiören’e inşaatları denetlemeye gittim. İlk uğradığım inşaatın zemin kat kalıpları yapılmış, demirleri döşeniyordu. İnşaatın müteahhidine kendimi tanıtarak, statik proje ve ruhsatı istedim. Hemen getirdiler. Projeye göre, demirler fazlası ile döşenmişti. Demirlerin niye fazla döşendiğini sorduğum da “Ben inşaatımın sağlam olmasını isterim. Bunun için masraftan kaçınmam.” Dedi. Müteahhide teşekkür ettim. Bana soğuk meyveli gazoz içirmeden, inşaattan göndermedi. Bu müteahhit ile halen görüşüyorum. Kendisi hasta olmasına rağmen, olgunluğunu ve asaletini devam ettiriyor.

Bu inşaattan ayrıldıktan sonra, çift asfaltta Giresunlu olduğunu öğrendiğim, müteahhidin inşaatına uğradım. Projeleri isteyerek, inşaatı kontrol ettiğim ’de, kolonların ve kirişlerin noksan olduğu gördüm. Bunun sebebini sorduğumda – “beyim şimdiye kadar alıştığımız, inşaatı kontrole gelen olmazdı. Bizde kendi bildiğimiz gibi inşaatı yapardık.” Dedi.

Pazartesi günü mesai başladığında, yapı kontrol ekiplerini toplayarak, tespitimi aktardım.  Eksikliği olan binaya gitmelerini, binayı mühürleyerek takviye projesi istemeleri talimatını verdim. Artık cumartesi, Pazar’da olsa inşaatlar denetleniyor, taviz verilmiyordu.

Binaların iskân ruhsatı’ da benim imzam ile çıkıyordu.  Bana imzaya gelen iskân ruhsatlarını, mahalline giderek tekrar kontrol ediyordum. Bürodan mimari projeyi alarak inşaata gidiyor, proje aramıyordum. Kontrol ettiğim bir inşaatta, üç ayrı basit eksikliğin olduğunu gördüm. Bunları niye tamamlamadığını sorduğumda- “Beyim istediğiniz parayı da verdim. Beni niye üzüyorsunuz.” dedi. Bende az geldi, o yüzden tekrar geldim diyerek, benim içinde ne verdiğini sordum. Bayan elemana bilezik, şef ve benim içinde şu kadar para verdim dedi. Verdiği paranın iki katı ile eksiklikler tamamlanabilirdi. Müteahhide eksiklerinin tamamlanmasını, ondan sonra iskanın verileceğini bildirdim.

Keçiören’de 1986 yılında 1200 adet inşaat ruhsatı verilmiş, 300 tane de mühürlü bina vardı. Yapı kontrolü ve ısı yalıtımın da ilkleri biz uyguluyorduk. İnşaatlar ’da demir vizesini ilk ben uygulamaya koydurdum. Uygulamayı ’da takip ettim.  Bizden sonra Ankara’da diğer ilçe belediyeleri demir vizesini başlattı. Bu uygulama daha sonra, bütün ülkeye yayıldı.

Belediye başkanı bana müdahale etmiyordu. Ama beni izliyordu. Gerekli olan yapıldığında, imama ’da papaza ’da yaranılmıyordu. İşlerime kimse müdahale edemiyordu. Başkana yakın bir pozisyonda idim. Beni başkanın adamı olarak görüyorlardı. Bir gün bana bir iskân dosyası geldi. Dosya ile ilgili olarak ’da gelen dilekçe de” İskân ruhsatı düzenlenen binada, olması gereken su deposu hidroforunun bulunmadığı bildiriliyordu. Dosya iktidar partisinin ilçe de ileri gelenlerinden birisine ait olduğunu anladım. İskân ruhsatının, binaya kontrola gidilmeden sehven düzenlendiği, noksanların belirlenmediği anlaşıldı. Dosyayı servise iade ederek, noksanların tamamlattırılmasını istedim. Konu alevlenmişti. Başkanlığa iletilmiş- “Konu ya o ya ben halini almıştı”. Neticede ben görevden alınarak, fen işlerine eleman olarak atandım.

Görevden alınmam, yükten kurtulmam önce hoşuma gitti. Sonra’da nefsime ağır gelmeye başladı. Önce Mustafa beydim. Her kes bana saygı duyuyordu. Görevden alındıktan sonra, her şey bitmişti. Artık bey değildim. Sıradan elemandım. Ama kimseye boynum eğri olmadı.  Başım dikti. Allaha şükür ki kendi evim vardı. Kendi arabam vardı. Belediyenin lojmanına, arabasına muhtaç değildim. Görevden alınıp, bu imkanlar elinden alınanlar büyük sıkıntıya uğruyorlar.

Aradan yıllar geçti. Çalışma hayatım boyunca, kimsenin hakkını üzerime geçirmedim. Ama imama ‘da papaza ‘da yaranamadım. Alnım açık, başım dik oldu.

Mustafa Yolcu- 17.06.2019

 

 

 

Bu yazı 1645 defa okunmuştur .

Son Yazılar