Korku İmparatorluğunun Çatırdayan Temelleri ve Dedem İskilipli...
Ahmet Faruk İmal

Ahmet Faruk İmal

Korku İmparatorluğunun Çatırdayan Temelleri ve Dedem İskilipli Muhammed Atıf

26 Kasım 2011 - 20:19

Dedem Atıf Hoca, zulme uğrayanlardan sadece biri. Türk milleti bu zulmü içine sindiremediğini, affetmediğini onun ismini yıllarca bayraklaştırarak gösterdi. Avukatsız, temyizsiz, savunma hakkının olmadığı, en küçük belgeye dayanmadan insanları darağaçlarına gönderebilen, Hıfzı Veldet’in deyimiyle “Her biri kendi başına bir diktatör olan”, hukuki dayanaktan tamamen yoksun İstiklal Mahkemelerini meşrulaştırmak için “dönemin şartları” nı öne sürenlerle, Ergenekon gibi bir davada çuvallarla belge, bilgi, ses kaydı, görüntü gibi delillere rağmen, insanların yargılanmasına yaygara yapanların aynı kişiler olması düşündürücü.(İnsanların hüküm giymeden yıllarca tutuklu kalmasına, mahkemelerin bu kadar uzun sürmesine, mağdur edilmelerine karşıyım ve bunu da zulüm olarak görüyorum. Ama ispat edilebilir suçları varsa, üzerindeki etikete bakılmadan herkesin, adalet sürecinin hızlı bir şekilde tecelli ettirilerek cezasını çekmesini de tüm kalbimle destekliyorum.)Yıllarca ulaşamadığımız Ankara İstiklal Mahkemesi zabıtları artık elimizde, ezber bozuldu, bundan sonra ne diyecekler merak ediyorum.

Kabrinin İskilip’e Nakli

İnsanların korkudan mezarına bile sahip çıkamadığı dedemizin mezarını eski milletvekili Mehmet Sılay beyin çok büyük katkıları ile bulduk. Bu konuda en büyük çabayı kendisi göstermiştir. Mehmet Sılay Bey ve dönemin belediye başkanı Orhan Öztürk’le birlikte 22 Nisan 2008 tarihinde cenaze namazını kılarak ikindi ezanı okunurken defin işlemini yaptık. Tarihe bir belge olması için defin görüntüleri tarafımdan cep telefonu ile çekildi. Dönem olarak sıkıntılı bir dönemdi. Partilere kapatılma davası açılmış, malum çevreler tarafından ikinci bir 28 Şubat sürecinin hasretle beklendiği günlerdi. Yardım eden insanlara sıkıntı vermemek için o günlerde duyuramadık. Kamuoyu ancak bir yıl sonra öğrendi.

Hayatında göremediği huzuru, inşallah artık kabrinde görür. Artık yeri belli olan bir kabri, başında Fatiha okuyabileceğimiz bir mezar taşı var.

Darısı diğer mazlumların mezarının başına.

Atıf hocanın torunları ve akrabaları olarak kimseden bir beklentimiz yok. İskilip Belediye Başkanımız Numan Sezer ve bir önceki başkanımız Orhan Öztürk rahmetlinin mezarı için ellerinden geleni yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Numan Sezer’in konunun yakın takipçisi olduğunu biliyorum. Projelendirme işi bitti, birkaç ay içinde anıt mezarın yapımına başlanacak. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, Sinpaş GYO grubu, Çorum Milletvekili Salim Uslu ve adını ilk etapta hatırlayamadığım bir sürü insanın konuya ilgileri ve katkıları bizim için paha biçilmez.

İskilip adına en azından manevi katkısı beklenen ama hiç sesleri çıkmayanlara ise, sitem dahi etmeye gerek görmüyoruz.

Vatanımız Dedemizden Daha Önemli

Bütün ailem, akrabalarım ve rahmetlinin bağı bulunanlar adına söylüyorum:

Biz dedemizden çok dinimizi, vatanımızı, milletimizi ve bayrağımızı seviyoruz. Atıf Hoca’nın bunun aksini savunduğunu ispat eden varsa belgeleri ile ispatlasın, dedemiz değil babamız olsa dönüp yüzüne bakmayız. Biz inanıyoruz ki, vatanı olmayanın dini, milleti,bayrağı da olmaz. Atıf Hoca bu zulümlerin sadece küçük bir örneğidir. Ama bundan sonra hala “vatan hainidir, şapka meselesi değil milli mücadeleye karşı çıktığı için asılmıştır” diyenleri de hoş görü ile karşılamayacağız, gözlerinin içine artık elimizde olan Ankara İstiklal Mahkemesi zabıtlarını sokacağız.

İadei itibar için biz elimizden gelen mücadeleyi yapacağız. Ama bunu sadece dedemiz için değil bütün mazlumlara örnek olması için yapacağız.

Bizim kimse ile hesaplaşmak, intikam almak gibi bir derdimiz yok. Dedemiz üzerinden devletle hesaplaşmaya, diğer taraftan da Atıf Hoca’yı bahane edip milletin inançları ile hesaplaşmaya çalışanlara da asla müsaade etmeyeceğiz.

Resmi Tarihle Yüzleşmek

Türkiye, halkının Türkiyesi olacaksa, yıllardır bize dayatılan resmi tarih adındaki korku imparatorluğu ile yüzleşip onu yıkmak vatanını düşünen herkesin boynunun borcudur. Devletler tarih yapıp şekillendirmez. Bu işi tarihçilere bırakmalıdır.

Dersim, korku imparatorluğunun kalesinin burçlarından biri idi, inşallah gerçeklerin ortaya çıkmasıyla yıkılacak. Atıf Hocaya yapılan zulüm de bu kalenin diğer bir burcu. İnşallah o da yıkılacak. Daha öncede ifade ettiğim gibi, biz bu konuda halk nezdinde itibarı her geçen gün yükselen dedemizin, devlet katında da itibarının iadesi için mücadele edeceğiz.

Başbakanımız milletinin başbakanı olduğunu her tavrı ile gösteriyor. Bence bu korku imparatorluğunun kalesinden ilk tuğlayı çekti. Bu, her babayiğidin harcı değil. Milletçe ona destek olmamız lazım. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde devam etmesi lazım.

Bu çerçevede Başbakanımıza ailem ve akrabalarım adına gönülden teşekkürlerimizi ve dualarımızı gönderiyorum. Allah yolunu açık etsin. Bülent Arınç Bey’e de konuya hassasiyetle eğildiği için hayır dua ediyoruz.

Bu Yüzleşmeyi Başlatması Gerekenler Korku İmparatorluğunun Varisleridir

Resmi tarih ve ideloji yazarak, korku imparatorluğunu kimlerin oluşturduğu da ortada, hala sahip çıkan varisleri de. Şimdi büyük yük, bu korku imparatorluğunu kuranların ve onu devam ettirmeye çalışan varislerinin omzundadır. İnsanlar, devletler, partiler, dernekler herkes hata yapabilir. Bunu kabul edip vazgeçmek ise herkesin gösteremeyeceği bir erdemdir. Bunu kendileri yapmazlarsa, er yada geç, korkarım millet yapar ve onlar da o korku imparatorluğunun kalesinin altında kalırlar.

Diğer taraftan, resmi tarihle bu yüzleşmeyi büyük Türkiye için milletçe yapmak zorundayız diye düşünüyorum. Eğer darbelerle yüzleşebilseydik, Dersimle yüzleşebilseydik, İstiklal Mahkemeleri ile yüzleşebilseydik; 12 Eylüller, 28 Şubatlar olmazdı, Mamak’taki C-5 tabutlukları, Diyarbakır cezaevi zulümleri olmazdı, bu devlet, üzerine başbakanını asan devlet yaftasını vurdurmazdı. Çünkü zulmün, yapanın yanına kâr kalmadığı görülürdü, zalimin de hesap verebileceği görülürdü.

Milletle devletin barışması, birbirinden korkmaması, gizli niyetler okumaya girişmemeleri ancak böyle sağlanabilir.

Özür değil helalleşme bekliyoruz.

Bizim inancımızda özür biraz hafif kalıyor, yüreğimizi soğutmuyor. Helalleşme k bizim için daha önemli. Resmi tarihteki bütün yanlışlarla yüzleşelim, doğru yaptıkları işlerde haklarını teslim edelim. Ama yanlışlarının hedefi olarak, canını, malını, ailesini, özgürlüğünü, devlete güvenini kaybeden mazlumlarla da helalleşelim. Bu konuları hesaplaşmaya döndürmeyelim. Bunun yolu da bence helalleşmekten geçiyor. Onun için özür falan beklemiyoruz.

Helalleşelim kâfidir...

Bu yazı 4006 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar