Hürmet delik postala...
Ahmet Faruk İmal

Ahmet Faruk İmal

Hürmet delik postala...

15 Temmuz 2008 - 20:16 - Güncelleme: 19 Kasım 2016 - 21:35

GÖZLERİNİN İÇİNE BAKARAK HAYKIRIN:

“HEPİMİZ MÜSLÜMANIZ, TÜRKÜZ!”

Hrant Dink öldürüldü. Bu, içinde insani duygular taşıyanların, bir insanın öldürülmesine üzülmesini, tepki göstermesini gerektiren bir olaydır. “İyi oldu, hak etti, doğru dursaydı” gibi insafsız ve aptalca değerlendirmeler ne kadar yanlışsa, ardından methiyeler düzmek, şehitlik payesine yükseltmeye çalışmak, şiirler yazmak da o denli boş işlerdir. Toprağı bol olsun, huzur içinde yatsın, keşke bu şekilde ölmeseydi. Allah ailesine sabır versin. Bu ölüm bundan daha fazla değerlendirilmemelidir.

8 Kilometre

Ama bu ölümün sonrasında gerçekleşen olayların ciddi olarak yorumlanması milletimiz için hayati öneme sahip. Dink’in cenazesine katılan ve ellerinde “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz!” pankartlarını taşıyan insanların yaptıkları işin bir yorumunun yapılması lazım. Ben bu olaya iki farklı grup açısından bakıyorum. 

Birincisi, cenazenin ardından giden 8.kilometrelik kalabalık. Olayın üzerinden bir gün geçmeden malum pankartın ellerine tutuşturulduğu, büyük bölümünde de bu pankartın Kürtçe ve Ermenice versiyonlarının yer aldığı kalabalık. Aralarında kimi isterseniz görmek mümkün.  Kaset hazırlığında olan sanatçılar, son zamanlarda iyi bir dizi veya filmde rol bekleyen oyuncular, bir sonraki seçimde oy oranlarını artırma derdindeki siyasiler, mankenler, çok bağırmalarına rağmen yaptıramadıkları ve ağız tadıyla seyredemedikleri bir darbenin ezikliğini duyan heybeli, pipolu eski tüfekler, v.s. 

Ölümün ızdırabını paylaşma görevini yerine getirmek isteyen binlerce insanımız ve maktulün Ermeni cemaatinden kardeşleri de kalabalığın samimi tarafında var elbette.  Medya ordumuz, ülkemizi, milletimizi direkt etkileyecek olaylarda hiç aklına gelmeyen “Avrupai” hassasiyetini en ince ayrıntısına kadar sergileyerek gelişmeleri takip etti. Cenazeye yurtdışından katılan parlamenterler, diplomatlar, devlet adamları Türk kamuoyunun takındığı tavra şaşırmış gibi yaptılar.

Bu kalabalığın ve destek verenlerin ruh hali aslında bize yıllarda şırınga edilmeye çalışılan bir kompleksin somut halde ortaya çıkışının fotoğrafıydı. O kompleks, Türkiye’yi yönetmenin icazetini halktan değil, başka odaklardan alma kaygısında olan ve yıllardır bu şekilde ülkeyi yöneten monşerlerin kompleksleriydi. Yaptıkları her işte kendi milletinin rızası yerine,  “Avrupa ne der, Amerika ne der, stratejik ortaklarımız nasıl karşılar” kaygılarını taşıyanların kompleksleriydi. 

Zamanla bir çok insanımızın içine işleyen bu kompleks önceleri (Avrupa maçlarından sonra iyi mücadele edip yenilen takımlarımız için Avrupa basını ne demiş, Klodya ablamız bugün hangi azınlığın hakkını gaspettiğimizi söylemiş, Lagendik ağabeyimiz hangi konuyu düzeltmemiz halinde AB ile müzakerenin kapanacağına dikkat çekmiş, Verhoygen emmimiz hangi ilerlememizi övmüş) türünden TV programları ve gazete köşeleri üretti. Daha sonra da ciddi olarak bunlardan kendisini, ülkesini sorumlu tutan, suçlu bulan, ezilen insanlar yığınını.

Bu manzaranın içinde, bizim için üzücü ve korkulması gereken şey, o kalabalıkta Müslüman Türk kimliği ile bulunan insanlarımızdır. Bir insanın öldürülmesinden duydukları samimi üzüntüyü dile getirmek için kalabalığa takılan insanlarımızın, o lanet kompleksin etkisinde, Türk milleti suçlu imiş gibi başları eğik, ezik, halde, ellerinde “Hepimiz Ermeniyiz”  pankartları ile adeta Türk milleti adına üstlendikleri cinayetin hesabını verir bir halleri vardı. Televizyonlardan, gazetelerden bunları görüp yutkunduk durduk. Çünkü buna yapılacak en ufak itiraz itham parmaklarının üzerinize yönelmesi demekti. Bu manzara bizim tarihimize, değerlerimize, büyüklüğümüze yakışmadı.

Sessizliğin Sağduyusu ve Delik Ayakkabı

İkinci grup ise, milletimize dayatılmak istenen o aşağılık, ezilmişlik duygularını şiddetle reddeden, her şeyin farkında olan, değerlerini asla yitirmemiş sessiz çoğunluk. Ama adı üstünde sessiz. Ne kadar kalabalık olduğunun farkında olmayan, yutkunan, karışmayan, sadece içinde muhasebesini yapan insanlar. Bizim için ölçü olması gereken değerlendirme asıl onların gözünden yapılan değerlendirme olmalıdır. Dink’in ailesinden sonra, bu ölüme en samimi bakan grup bu kalabalıktır. Onlar da üzülmüşlerdir, toprağı bol olsun demişlerdir. Ama onların üzüntü sebepleri, kompleksleri değildir. Müslümanın hassasiyetidir, Türk’ün hassasiyetidir, acıma duygusudur. Avrupalının sahte hümanizmini ezen insanlık duygusudur. Onların asıl üzüldüğü, ermeni vatandaşımızın Türk vatandaşımız tarafından öldürülmesinden dolayı suçluluk hissetmeleri değil, o ermeninin ayakkabılarının altının delik olmasıdır. Yetimhaneden yetişmiş, yetimhaneden yetişen Rakel’le yaşadığı aşkı evliliğe döndürmüş, mütevazı bir hayata sahip, zaman zaman şikâyetleri olsa da Türkiye’yi vatan bilmiş bir ermeni olmasıdır. 

Bar entelektüellerinin, ayağı kırmızı halılardan, makam otomobillerinin tüylü döşemelerinden, kırmızı halılardan başka yer görmemiş, çamura dizine kadar batmamış, eli kazma, kürek, toprak görmemiş dolayısıyla tabanı delinmemiş adamların bu üzüntü hakkında fikir sahibi olmaları tabii ki beklenemez.

Ölçü Burada

Şu soruları herkes sorsun kendine, yakınındakine;

Dünyanın dört bir yanında Müslüman kanı dökülürken,

ASALA’nın köpekleri seçkin Türk evlatlarını, diplomatlarımızı avrupanın göbeğinde katlederken,

Azerbaycan’da, Karabağ’da Ermeniler Türkleri diri diri yakarken,

Rumlar, Kıbrıs’ta çocukları küvetlere doldurup kan gölünde boğarken,

Her gün kına yakarak gönderdiğimiz evlatlarımız beşer onar albayraklı tabutla toprağa girerken,

Peygamberimize, dinimize, inançlarımıza karikatürlerle, sinemalarla, en büyük din adamlarının ağzından dil uzatılırken nerdeydi bu kalabalıklar.

Bugün bizi suçlu psikolojisine itip karşılarında diz çökmemizi bekleyen hümanistler nerdeydi? Bıraktık 8 kilometrelik insan kalabalığını, yüz kişinin bir araya gelip “Hepimiz müslümanız, hepimiz Türk’üz” diye bağırdığını duyanınız, göreniniz varsa beri gelsin.

Müslüman Türk milleti sadece Hrant Dink’e değil dünyanın her yerindeki mazlum insanların derdi ile dertlenmiştir. Örnek mi istiyorsunuz?

İspanyol zulmünden, Alman eziyetinden kaçan Yahudilerin, Saddam’dan kaçan Kürtlerin, peşmergelerin koruyucu kim oldu? Kaçakları göçmenleri ölsünler diye Yunan denize atarken, onları kurtarıp kursaklarına sıcak çorbayı kim koyuyor, üstlerine sıcak elbiseyi kim örtüyor? Bakın dünyanın dört tarafına. Müslüman Türk’ün, eser bırakmadığı, hizmet etmediği, zulümden kurtarmadığı tek bir yer var mı? Balkan, Ortadoğu, Kafkaslar, hatta Uzakdoğu’da bu millete minnet duymayan, hasret duymayan insanların da olduğu bir yer var mı? Bizimle yaşamak isteyen herkesi bağrımıza bastık. Vatanımızı vatan, bayrağımızı bayrak bilen herkesle ekmeğimizi aşımızı bölüştük. Başımızın üstünde tuttuk. Zimmi dedik onlara, canlarını, mallarını kendimize zimmetledik. Ölçü arayanlara ölçü budur işte. Ne Avrupa, ne Amerika ne de başka bir yer bize ölçü olamaz. Bizim ölçümüz kendi içimizde, tarihimizde, inançlarımızda.

Unutmayın

Bunları unutmayın. Herkese sorun, herkese söyleyin. Sizi hamasetle, şövenistlikle, geçmişle yaşamakla suçlayacaklardır. Umurunuzda olmasın. Bu yiğitliktir, alperenliktir, insanlıktır. Gün bu gündür. Korkuyorlar. Bu milletin uyanışından korkuyorlar. Her seferinde başımıza örmeye çalıştıkları çorapları nasıl yırttığımıza, ittikleri bataklıktan nasıl silkinip kalktığımıza şaşırıyorlar. Güçlenmemizden, büyümemizden, bir olmamızdan korkuyorlar. Onları korkutmak, ürkütmek, aşağılamak için değil; tarihimiz için, değerlerimiz için, atalarımız için, şehitlerimiz için, bayrağımız ve vatanımız için kısaca, kendi hakkımızı kendimize teslim etmek için haykırın. 

Onların gözünün içine bakarak haykırın hem de:

“Biz Ahmed, biz Mehmed, biz Mahmud, biz Muhammed’iz. Hepimiz Müslümanız, hepimiz Türküz!”

Bu yazı 5270 defa okunmuştur .

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar