Hayat sana güzel


Ne mutlu sana ki bahşedilmiş olan imkânlarla refah içinde mükemmel bir hayat yaşıyorsun. Farkında olmasan da arzulayabileceğin çok şeye sahipsin. Taşı sıktın mı suyunu çıkarırsın. Güç, kuvvet ve yetki senin emrine amade kılınmış.

Güzelsin. Güzelliğinle ay parçası gibi parıldamaktasın semalarımızda. Bakışlarınla sarhoş ediyorsun dünya ehlini. Sen topuğunu gösterdin mi başlıyor savaş. Birbirine giriyor Asya ve Avrupa. Aşağı ve yukarı mahalle muharebesinde harap ve bitap düşüyor binlerce yeni yetme genç. Kardeşler, en kanlı kavgalara tutuşuyorlar hüsn-i cemalini bir kez olsun temaşa eyleyebilmek için.

Senin güzelliğinin ipini pazara çıkarabilmek için yapılıyor bunca yatırım. Tasarım, üretim ve tüketim zincirindeki pırlanta saadet halkası senin gerdanında iyi parıldıyor hani. Gerçek veya sahih olan değil; boyalı, cilalı, ojeli, kolalı olan her ne varsa dünya mezatında onlar dikkat nazarımızı celbediyor. Tükettikçe tükeniyoruz hep beraber. Pimi çekilmiş saatli bir bomba gibi infilak anlarımızda anlıyoruz beyhude ve hazin bir yaşamın serin kanlı bakiyesini. Genel toplamı aldığımızda görüyoruz ki elde var eksi sıfır. Kocaman bir boşluk. Sen bunları yiten ömürden say…

Markasın. Değerin tavan yapmış. Ulaşılamıyorsun bir müddet. Tele-sekreterlerin sürekli kapalı. Değerlerini iğdiş etmiş diğerleri gibi mi duruş sergiliyorsun yeryüzünde. Armani eteğin, Pierre Cardin gömleğin, Rolex saatin, Vakko eşarbın, Gucci çantan, Christion Dior parfümünle dizi filmlerden kaçmış gibi dalıyorsunuz hayatımızın tam ortasına. Evrende -kocan dahil- her şey sana hizmet etmek için kurgulanmış sanki!

Peki sen kime hizmet etmekle mükellefsin. Eşini mutlu etmek, ona vaat edilen cenneti yaşatmak mı tek ödevin? Çocukların çizgi filmlerin ya da internetin başında gerçek dünyadan kopmuşken önlenemez bir yükselişle kibir dağlarına dönüştüğünün farkında değil misin yoksa? Kullandığın X5’in tek parçasının dahi dizaynında, üretiminde en ufak dahlin söz konusu bile değilken bu yüksek volümlü hava civa da ne oluyor? Emperyalizmin kurguladığı düşsel ve sanal bir dünyada konu mankeni dahi olamayacak bir seviyedeyken bu afra tafralar yenilir yutulur şeyler midir azizem?

En yükseğe çıktığın an düşmeye başlayacağını neden göremiyorsun? Düşmek düşünmek arasındaki paradoks ilgi seni cezbetmiyor mu yoksa?

Düşünmek gibi bir lüksün hiç olmadı aslında. Düşünmek sana uygun bir eylem değildi. Güzelliğine zarar verip onu zaafa uğratabilir maazallah. Böyle şeyler sana gelmez. Sen tak takıştır. Sür sürüştür. Bak böcekler bile öyle yapıyor!

Sağlıklısın. Bunun için ayrıca övünmene gerek yok. Ve de tüm hayatın buyunca öyle kalacaksın. Hiç hastalanmayacak; ağrı ve sızı çekmeyecek, ameliyat masasına yatmak zorunda kalmayacaksın. Modern tıp son kullanma tarihine kadar garanti edecek seni.

Mutluluk ve huzurun bahçesinde yorulmak nedir bilmeden biteviye koşacaksın. Fit görünmek incelikli olmaktan daha evla çünkü.

Akıllısın. Aklınla gurur duyabilirsin. Bu muhteşem akıl sana atalarından tevarüs etmiş olmalı. Aklınla çözemeyeceğin hiçbir mesele yok. Yeter ki onu doğru kullanmasını bil. O akıl, dünyada sana yolunu buldurmaya yeter de artar bile. Zaten çokları yolunu bulmuyor mu bir şekilde? Zevk ü sefadan dört köşe olanların hiç kaybettikleri görülmüş bir şey midir?

Zamanın gereklerine uygun bir hayat sürmen en olağan hakkın. Yasal, anayasal, demokratik, kümülatif, skolastik, elastik, plastik, paleontolojik tüm haklarını kullanarak istediğin gibi bir yaşam sürdürebilirsin. Hesabı ödeyecek sen olduktan sonra bize her yer mahzen. Sen güzellik, sağlık, akıl, kariyer, güç vesaire emrine verilen dünya nimetlerini en güzel şekilde kullan. Muhteris bir tüketici olarak sana ayrılan kotanın tamamını harca.Yeter ki mutlu ol, gerisi önemli değil. Dünyanın tüm markaları sana feda olsun. Zaten insanın dünyaya geliş amacı da hedonistçe bir mutluluğun peşinden gitmek değil midir? Muhteşem güzelliğin, zarafetin, üstün zekânla sen mutluluk denizinde sonsuza kadar yüzmeyi ziyadesiyle hak ediyorsun. Dünya dahil, - Afrika hariç- tüm iyi şeyler en tabii hakkın. Hadi öyleyse ne duruyorsun? Hayatın sana bahşettiği en büyük nimet olan kocan olacak kel ve göbekli herifin kredi kartı limitlerini sonuna kadar zorlayarak işe başlayabilirsin.

Ne atom bombası, ne Londra konferansı, ne mülteci sorunu ne de vakitsiz ölen canlar senin meselen değil. Dünya yıkılsa umurunda olmaz. Tek gayen şık olman, güzel görünmen. Sadece sahip olduklarınla bir yer elde edebiliyorsun cemiyet hayatında. Üzerindekileri atsan hiçliğin kuyusunda boğulacaksın. Bilmem bunu göze alabilir misin? Giyimin, kuşamın, görünümünle değil de düşüncelerinle, halinle, yaptıklarınla, ürettiklerinle, yetiştirdiklerinle yer almayı denesen bir de. Basit, sıradan ve gerçekçi. Bak topraktan yaratıldık sonumuz yine toprak olacak. Hay’dan geldik Hu’ya döneceğiz tekrar. Sana ne giydiğini, yediğini, içtiğini soracaklarını zannediyorsan yanılıyorsun sevgili hemşirem. Seçenekler arasında maalesef Max Factor yok. Sen, cevapları var git başka yerlerde ara.

Zarif adam; - kim olduğunu söylemem, onu da sen bul - adaşı Cahidi Ahmet Efendi’den naklen “Akil isen can gözün aç, tut kulak bu sözüme/Bir değirmendir bu dünya öğütür bir gün bizi” diyor. Hem “Yedi Güzel Adam” dizisi sayesinde beş tane muharrir ismi de sayabiliyorsun. Klas duruş sahibi Pakdil var mesela. Özdenören’ler. Gül Yetiştiren Adamlar var ama onlar biraz boyunu aşabilir. Sen, gibi sevmelerle biraz daha oyalan. Hem, dünya da en büyük ticaret yeri değil mi? İki kapılı bir han mıydı yoksa gündüz gece yana yana yürüdüğümüz? Yiyelim, içelim, giyinelim, kuşanalım, gezelim, eğlenelim. Daha vakit varken. Gong vurulmadan. Son zil çalmadan önce. Korkmanıza da gerek yok madam. Nasılsa ambulanslar yeşil araçlardan daha hızlı.

Kapitalizmin dayattığı yaldızlı hayat ruhun kadar beden sağlığını da tehdit ediyor. Mesela şampuanların, detarjanların bazıları kanserojen maddeler ihtiva ediyor. Ha öbür tarafa çabuk göçüp ‘Sevgili’ye bir an önce kavuşmak gibi bir derdin varsa bu uyarıyı dikkate almayabilirsin. Fakat hayatımızı gereksiz objelerle doldurarak bir eşya ve nesneler çöplüğüne döndürdüğümüzü ne zaman anlayabileceğiz merak ediyorum doğrusu.

Aslında X5’in değil de kâinat aynasına bir bakabilsen hayatın künhünü, içyüzünü idrak edebileceksin. Fakat önce görmen lazım. Durup düşünmen gerek. Koşarak bir yere varamazsın. En fazla mağazaların indirim seanslarına yetişirsin o kadar. Bu hayat en büyük kıymet. Boynundaki gerçek inci kolye. Son gün yanaşıp çekin vadesi gelmeden önce elindekilerin değerin bil. Asıl mutluluğu tüketim çiftliğinde değil ailende, çocuklarında bulacaksın büyük olasılıkla. Gerçek hazinen yüreğinde gizli. “ Eve dön, şarkıya dön, kalbine dön!” Derinlere inerek onu bul ve çıkar. Hadi, yapabilirsin. Sende o cevher var. Kalbine bir bak. Orada, derinlerde bir yerde duruyor işte. Ona dokun hayata değer gibi. İyiliğin ve erdemin yolundan git sadece. Bak nasıl da sana güzel olacak bu hayat.