TARİHİN ŞEREF LEVHALARI- 18


TARİHİN ŞEREF LEVHALARI- 18

ŞEHİTLERİN ÖLÜMSÜZLÜĞÜ

Bu konuda çok sayıda menkıbe anlatılmaktadır. Bunlardan biri de, 1961-1967 yılları arasında Eceabat-Alçıtepe Köyü’nde öğretmenlik yapmış olan İffet Başaranın anlatmış olduğu menkıbedir:

“Ben, 1960-1961 yılında Edirne Öğretmen Okulu’ndan mezun oldum ve Çanakkale Savaşları’nın en yoğun geçtiği Alçı tepe Köyü’ne tayin edildim. Köylüler savaş sonrası Romanya’dan göçmen olarak gelmiş, buraya yerleştirilmişlerdi. Köye vardığımda bana “Hoca’nım, biz buraya yerleştiğimiz günlerde, yağmur yağdığı zaman yerden kırmızı su fışkırırdı. Bizim köyümüzün her karış toprağı şehit kanıyla sulanmıştır. Bunun için, olur olmaz yerlere olur olmaz şekilde çöp dökmeyin, hele hele besmelesiz hiç gezmeyin” dediler.

Bu sözlerden çok etkilenmiştim. Her gece yatmadan önce şehitlerin ruhlarına bildiğim bütün duaları okur öyle yatardım. Bu durum aylarca devam etti. Bir gece, gecenin ilerlemiş bir saatinde at sesiyle, yüzlerce atlı, nal, zincir sesiyle uyandım. O anda camdan dışarı bakmak istedim. Fakat cesaret edemedim. Evim Cadde üzerindeydi. Aynı zamanda köy, askeri bölge olduğu için bir askeri deniz taburu vardı. Herhalde bir alarm vardır diye düşündüm. Ertesi gün, babaları subay olan öğrencilerim vardı, onlara sordum: “Bu gece alarm var mıydı? Babanız evde miydi?” diye. Onlar da babalarının evde olduğunu, alarm filan da olmadığını söylediler.

Ertesi gece, yine aynı saatlerde yüzlerce atlı sesi camımın önünden geçiyordu. Atlı sesleri, zincir sesleri öylesine çoktu ki, gidiş yönlerinin bugünkü Mehmetçik Abidesi’nin bulunduğu Morto Koyu’na doğru olduğunu hissettim. O tarafa doğru gidiyordu atlılar. Ve ben tekrar kalkıp oturuyor ve o sesi dinliyordum.

Aradan bir müddet geçtikten sonra bu sefer tüm atlı sesleri aksi yöne doğru gidiyorlardı. Aradan bir saat geçti-geçmedi o at seslerinin bu sefer ters yöne, Nuri Yamut Paşa Abidesi’ne doğru gittiğini hissediyordum. Ayak sesleri o tarafa doğru gidiyordu.

Bu durumu anneme anlattım. O da bana “yok kızım, öyle şey mi olur, sen çok korktuğun için öyle gelmiştir dedi”. Ben de kendisine “eğer bu sesleri yeniden duyarsam, seni de uyandırıp sana da duyurtacağım” dedim.

Bir süre sonra bir gün yine at seslerine, nal seslerine uyandım. Sanki birisi beni dürtüyor, sarsarak uyandırıyordu. Ben de hemen anneme seslendim, onu da uyandırdım. O da uyandı ve dinledi. O da aynı sesleri duydu. O da cesaret edip bakamadı, korktu.

Öylesine huzursuz olmuştum ki, devamlı kulaklarımda bu sesler vardı.

Bir gün bir aile toplantısında konu şehitlerden açıldı. Şehitlerle ilgili olarak herkes bir şeyler anlatıyordu. Bu konuyu en iyi bilenin İsmet Teyze olduğunu söylediler. Ben de gittim her şeyi olduğu gibi İsmet Teyze’ye anlattım. İsmet teyze bana dedi ki; “ah evladım, neden korktun? Korkulacak hiçbir şey yok ki. Eğer perdeni açıp da dışarı baksaydın yüzlerce atlının, üzerlerinde bembeyaz kefenleriyle Morto Koyu’na doğru gittiğini görecektin. Ben de buraya ilk geldiğimde (İsmet Teyze Şehitler Abidesi’ni yapan mimar-mühendisin annesidir) şantiyede aynı sesleri duydum, birdenbire kalkarak perdeyi açtım. Bir de ne göreyim. Mehmetçik Abidesi’nin denize bakan kesiminde binlerce, on binlerce beyaz kefenli namaz kılıyordu. Bir müddet sonra hepsi atlarının üzerine binip nal sesleri arasında kaybolup gittiler” dedi. Sonra devam etti: “Kızım, sen onlara çok dua okuduğun için sana görünmüşler. Bundan sonra onları görmek istemiyorsan, korkuyorsan dua okuma, onlar da sana görünmezler.”

Ben de İsmet Teyze’nin dediğini yaptım. Bir daha da ne seslerini duyabildim ne de kendilerini gördüm.”
Aslında gördüğümüz ve dinlediğimiz bütün menkıbelerde dolaylı da olsa manevi bir sır yer almaktadır. Fakat bazı menkıbeler doğrudan insanların Müslüman oluşundan dolayı teşekkül etmiştir. Bu konuyla ilgili olarak Şefik Başaran (Banka Müdürü) şunları anlatmaktadır:

“Düşman gemileri Çanakkale’yi sürekli top ateşine tutmuşlar, fakat kolayca isabet ettireceklerini sandıkları deniz kıyısındaki evlere hiç tutturamamışlardır. Hep arkalara ve iç kısımlara isabet ettirmişlerdir. Çünkü deniz kıyısındaki evler hep Müslümanların evleri, arkalardaki evler de Rumların evleridir. Toplar hep Müslümanların evlerine hedeflenerek atıldığı halde, top savrularak Rumların evlerine düşmüş, deniz kıyısındaki Müslüman evleri sağlam kalmış, Rum evleri İngiliz ve Fransız toplarıyla harap olmuştur.
Mustafa Yolcu

[email protected]