RAHMET TOPLUMUNUN MİMARI


Mehmet Akif, yıllar öncesinden seslenmişti:

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

 

Necip Fazıl Kısakürek ise ne güzel dile getirmişti:

Allah’ın bir pulunu bekleye dursun on kul,

Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul,

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa,

Cahiliyenin çok yüzü var, doğru. Birçok şair ve edip tarafından tasvir edildi, bu da doğru. Ama cahiliyenin asıl yüzünü göstermesi bakımından günümüzde yaşadığımız merhametsizlik, şiddet ve zulümler önemli ipucu olarak belirmektedir.

Merhametsizlik… Allah’ın biz insanlara bahşetmiş olduğu en önemli vasıftır, merhamet. İşte cahiliyenin karakteristik kimliğini merhametsizlik oluşturmaktadır.

 Cahiliye de insan olmak, hele ki kadın olmak, adı değersize çıkmak, fiziksel varlığından öte hiçbir anlamı olmamaktı… Hiçbir hak ve hukuka sahip olmamaktı… Daha vahşi olanı ise çocukken diri diri toprağa gömülmekti. Karanlık ve merhametsiz ruhların elinde mahkûm olan kızlar, kadınlar yani anneler, kız kardeşler, hala ve teyzeler bekleşmekteydi.

“Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna hangi günahı sebebiyle öldürüldüğü sorulduğu zaman...” (Tekvir, 81 / 9)

Rabbimiz merhametten nasibi kalmayan ruhsuz topluma, kızlarınız onurunuzdur dedi. Ötesi rahmet Peygamberi Hz. Muhammed:

“Cennet annelerinin ayakları altındadır”

Buyurmak suretiyle geleceğin annelerini cennete giriş için bir şart olarak sundu. Merhametsiz nefeslerin gaddar bakışların altında cesareti gelen kadın, mirastan pay alma ve rahmet toplumunda görüş sahibi olabilme sorumluluğuna ve onuruna sahip oldu.

Köleler… İnsan yerine konulmayan, değersiz varlıklar… Yer, içer, yatar, uyur, efendisinin her isteğini yerine getiren herhangi bir araç. Hiçbir hakkı hukuku yok. Değeri yok ki… O köleler, büyük bir özlem ve hasretle kurtarıcısını beklemişti.

Rahmet toplumunun mimarı ilmek ilmek rahmet dokunuşlarıyla toplumun kimliğini ve kişiliğini nakşediyordu: “Siz ne yerseniz onlara da ondan yediriniz”, diyerek vicdansız toplumun kalbini yumuşattı.

Öyle ki, Bilaller âlemlere rahmet olan Hz Muhammed’in gözdesi oldu. Kâbe’nin çatısına çıkıp ezan okudu. Üstünlük değeri; renk, ırk, makam değil kişinin Allah’a yakınlığı oldu.

Rahmet ve merhameti vicdanı kalmamış tüm insanlığa ve medeniyetlere aşıladı. Yetimler, öksüzler, yoksullar, çocuklar toplumun her katmanından insana seslendi.

Geleceğin büyükleri olan çocukları onurlandırdı. Onları namaz da bile omzuna aldı. Hutbe verirken ağlayan torununu hutbeden inip teskin etti. “ne yapayım, ağlamasına dayanamadım” dedi.

Biz merhamet peygamberini çok sevdik. Yetimler, öksüzler… Toplumda zayıf bırakılmış olanlar… Rahmet peygamberiyle anılmaya başlandı. Hele o yetimleri, öksüzleri sevmesini çok sevdik. “Yetimlere sahip çıkanları cennette birlikte olmakla” müjdeledi.

“Yerdekilere merhamet etmeyene göktekiler merhamet etmez” temel ilkesini toplumun temel ilkesi haline getirmek için çok mücadele etti. Kardeşleri birbirine sevdirdi.

“Kardeşine güler yüzlü olman senin için bir sadakadır.” (Tirmizi, Birr, 36,)

İnsanların birbirleriyle ilişkilerinde nasıl olması gerektiğini her zaman anlattı ve yaşadı.

“Muhakkak ki Allah nezaketle muamele eder, nezaket ve ağırbaşlılığı sever, şiddet ve kabalık karşılığında vermediğini nezaket ve ağırbaşlılık karşılığında verir.” (Ebu Davut, Edep, 10.)

Medine şehrinden yola çıkarak Rahmet medeniyetinin temellerini inşa etti. Çünkü O:

“Muhammed, Allah’ın peygamberidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih Suresi,48/29)

Şu halde o kutlu Nebinin doğum günü olan bugün 12 Rebiulevvel, bizler içinde bir milat olsun. Cahiliye toplumunu rahmet toplumuna dönüştüren peygamberin doğum günü bizler için yeni bir hayatın, dönüşümün başlangıcı olsun. Şikâyetçi olduğumuz şu topluma ve kendimize rahmeti ve merhameti aşılayalım.

Nasıl ki acımasız ve eşkıya olan, kendi elleriyle kızlarını diri diri toprağa gömen toplumda; Sıddıkların sembolü Ebubekirleri, adaletin sembolü Ömerleri, hayânın sembolü Osmanları, ilmin sembolü Alileri yetiştirdi. Niçin biz o rahmet peygamberini adım adım takip etmiyoruz?

Niçin rahmeti kuşanmıyoruz? Annemize, babamıza, eşimize, çocuklarımıza, akraba ve komşularımıza merhametle ilgi gösterelim ki rahmeti dalga dalga yayalım, rahmet bulutlarıyla yüklü rahmet iklimini iliklerimize kadar hissedelim.

Rahmet peygamberinin ahlakını ahlakımız, düşüncesini düşüncemiz yapalım. İşte o zaman Hz Peygamber’in Mevlid/doğumunu idrak etmiş oluruz. Yoksa hayatımıza yansımayacak nutuklar, anlamını bilmediğimiz okumalar ve şuuruna varamadığımız törenlerden nasiplenemeyiz.

Kısaca sözde değil özde peygamberimizi hayatımıza taşıyalım! Özellikle O’nun ahlakını, merhametini hayatımıza ilmek ilmek dokuyalım. Toplumun acıma duygusundan yoksun damarlarına O’nun merhametini aşılayalım ki toplum rahmete maya tutsun!

Bu idrak ve şuurla Mevlid Kandilinizi tebrik eder, hayırlara vesile olmasını rahmetin kaynağı Allah’tan niyaz ederim.